Alman ve Fransız yazarların çok iyi işlediği bir konu var bence, İkinci Dünya Savaşı!
Heinrich Böll de İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman yazarlarının en önemli isimlerinden biri imiş, ben kitabı ile öğrendim hakkındaki birçok şeyi, ayıp!
İkinci Dünya Savaşı deyince de hepimizin aklına ne geliyor kan, açlık, sefalet, ölüm!
Roman kahramanımızın aslında sadece pazartesi günü anlatılıyor kitapta, babasından acil posta ile gelen mektupla başlayan o gün, geçmişe yolculuk yapıyor ve kitap bu yolculuğun ürünü olarak çıkıyor karşımıza. Ekmek satan kişinin çocuğuna düşük not vermek zorunda kaldığı için ekmek alamayan bir babanın, ekmeksiz kalma kaygısından arınamayacak çocuğunun bir günlük yolculuğu. Yorumlara baktığımda kitapta aşk temasının bile vurgulandığını okudum fakat bence aşk çok silikti vurguda. Diğer konular o kadar baskındı ki insan okurken (bence) aşkı pek de anlamıyor.
Çocukluk travması! Savaş sonrası açlıkla büyümüş bir çocuk, her şeye sahipken bile o ekmeksiz kalma kaygısından kurtulamıyor kısaca. Akıcı bir kitap fakat anlatım tarzı ile kopukluk yaşanması olasılığı da yüksek bir kitap diye düşünüyorum. Başladıktan sonra bir gün hiç okumadım ve bu sebeple yeniden baştan başlamak zorunda kaldım. Belki benden kaynaklıdır bilemiyorum:)
Sevdim, sevmedim diyemediğim bir kitap daha. Tercih sizin :)