“Hangi müşteri bahşiş olarak bir kavanoz bal bırakır ki?”
Millie nefesini tuttu ve yüzünü neşe dolu bir ifade kapladı. “Sen...” Abartılı bir nefes aldı. “Yoksa...” deyip nefes verdi. “Bugün...”
Beklentiyle ona doğru eğildim.
“Bundan Winnie the Pooh adında...”
Buna kandığıma inanamadım.
“Küçük bir ayıcığa servis mi yaptın?”
Millie arkamda kıpırdandı. "Sophie, ben vicdanının sesi," diye arkamdan fısıldadı. "Uzun zamandır konuşmadığımızı biliyorum ama doğru şeyi yapmanın zamanı geldi artık. Millie çok iyi ve güzel. Balı ona vermek istemez misin? Bunun onu ne kadar da sevindireceğini bir düşün."
"Vicdanımın İngiliz aksanı olduğunu bilmiyordum."
"Millie bal sevmez ki," diye çıkıştım. "Ayrıca arılara da hiç saygısı yok. Geçen hafta, öldüğünden emin olmak için bir arının üstüne üç kez bastığını gördüm."
"Bu ülkenin iğrenç böceklerin istilasına uğramış olması benim suçum değil."
"Ne bekliyorsun ki? Temmuzun ortasındayız."
"Bu tam bir rezalet."
"Ayrıca Çiçek Bahçesi parfümünü sürmüştün."
"Arı saçma sapan hareketler yapıyordu."
"O yüzden sen de onu öldürdün."