"Bu hayat öylesine karmaşık ki gerçekten olmamız gereken insanlar olma şansını nadiren yakalıyoruz. Onun yerine, reddedilme korkusuyla, pişmanlık hissiyle, birinin bizim asıl benliğimizi sevmeyeceği, bizi harekete geçiren şeyleri anlamayabilecekleri fikriyle uğraşmaktan kaçmak için maskeler takıyor ve önümüze duvarlar koyuyoruz. Ben hayatın gerçekliği üzerine çalışmak istiyorum, ışıltısı değil. Her yerde güzellik var. Karanlıkta bile aydınlık var, hem de çok nadir rastlanan türden bir aydınlık. "
"Aşk zayıflıktır." Parmaklarını nazik, tüy gibi dokunuşlarla boynumda gezdirirken onları inceledi.
Boğazımın kurulduğunu hissederek, "Zayıflık bizi insan yapıyor," dedim.
"İnsan olmak da bizi hata yapmaya eğimli yapıyor."
"Bu hayat öylesine karmaşık ki gerçekten olmamamız gereken insanlar olma şansını nadiren yakalıyoruz. Onun yerine, reddedilme korkusuyla, pişmanlık hissiyle, birinin bizim asıl benliğimizi sevmeyeceği, bizi harekete geçiren şeyleri anlamaya bilecekleri fikriyle uğraşmaktan kaçmak için maskeler takıyor ve önümüze duvarlar koyuyoruz."
"Millie bal sevmez ki," diye çıkıştım. "Ayrıca arılara da hiç saygısı yok. Geçen hafta, öldüğünden emin olmak için bir arının üstüne üç kez bastığını gördüm."
"Bu ülkenin iğrenç böceklerin istilasına uğramış olması benim suçum değil."
"Ne bekliyorsun ki? Temmuzun ortasındayız."
"Bu tam bir rezalet."
"Ayrıca Çiçek Bahçesi parfümünü sürmüştün."
"Arı saçma sapan hareketler yapıyordu."
"O yüzden sen de onu öldürdün."
"Görevimi terk edersem Millie'nin beni affedeceğinden emin değilim."
"Aa, anlıyorum." Az önce tekmelenmiş bir köpek yavrusu gibi baktı. "Sen böyle bir şey yapmayacak kadar asilsin."
"Sen de beni ondan çalmayacak kadar onurlusundur eminim."
"Hayır, değilim."
Yanaklarımı kızardığını hissettim.