Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim

Münevver Ayaşlı

En Beğenilen İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim sözleri ve alıntılarını, en beğenilen İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Abdülaziz Han, cedd-i alası Yavuz Sultan Selim Han'a belki en çok benzeyen bir padişah idi.
İstanbul'u tanımak, bilmek ve sevmek başlı başına bir kültür. Acaba, İstanbul'u tanımayan, bilmeyen, sevmeyen var mı? Varmış, acaba bunlar nasıl nesneler imiş?
Reklam
<< Bunca derd ü mihnete katlandığım ayâ neden? Terk-i can etsem de kurtulsam şu mihnethaneden. >> (Sultan Abdülaziz Han) Genç, yakışıklı, kuvvetli ve kudretli Padişah-Halife, mesut olmak için her şeyi olan bir zikudret hükümdar iken neden bu kadar hüzünlü, bedbaht ve bedbin oluyor? Sebeb, şüphesiz önsezisi kuvvetli olan insanların, gelecek felaketten haberdar olmaları ve daha musibet gelmeden, habercisi gelmiş gibi enin ve figan eylemelerinden ileri gelmektedir.
Sayfa 31 - Timaş Yayınları, 3. Baskı, Nisan 2014
Ayastefanos'ta müzakerelerin sonunda, hasımlar karşılıklı ziyafetler verecekleri zaman, Rus orduları başkumandanı Grand Dük Nikola, verdiği ziyafette, bilhassa harp için yaptırmış olduğu bakırdan bir yemek servisi ile ziyafet vermiş. Bizim heyet-i murahhasaya ise Bab-ı Ali'den, murassa yani elmaslı ve altından çok zengin bir yemek takımı gelmiş. Saffet Paşa ve Sadullah Bey bu manzara karşısında hüngür hüngür ağlamışlar. Bu elmaslı son derece zengin yemek takımlarını İstanbul'a iade etmişler. Bunların yerine çok daha sade basit takımlar istemişler ve: "Galip ordu kumandanı Grand Dük bir bakır takımla ziyafet verdikten sonra, biz burada mağlup mevkiindeyiz, bu derece zengin ve muhteşem bir takımla nasıl ziyafet verebiliriz? Biz bundan hicap duyarız" demişler.
Sayfa 23 - Timaş Yayınları, 3. Baskı, Nisan 2014
Abdülhak Hamit Bey, bir saltanatın şairi, eserleri Dolmabahçe Sarayı gibi bir şey. Süs, yaldız ve lisan azameti…… Osmanlı lisanının tasarrufunda eserler…… Osmanlı lisanı ile bakî veya onunla ifna olacak eserler. Bu eserler öztürkçeleştirildiği gün buhar gibi yok oluverir. Zira Abdülhak Hamid, bir Şeyh Galib olmadığı gibi, bir Yunus Emre de hiç değil, hattâ bir Yahya Kemal de değil. Abdülhak Hamid Bey’in eserleri Osmanlıca yaşadığı kadar ancak yaşayacaklardır. Halbuki, Osmanlıcayı yok etmek isteyen Dil Kurultayının, Dolmabahçe toplantılarına, Abdülhak Hamid Bey ne büyük bir zevkle giderdi. Ve orada, kurultayda, kendi lisanı olan ve bütün şöhretini borçlu olduğu Osmanlıcayı, tek bir defa bile müdafaa etmiş değildir
Sayfa 40
...kendisinden rica ederdim: "Paşam ne olur, hatıratınızı yazsanıza, niçin yazmıyorsunuz? Bilinmeyen birçok meselenin iç yüzünü biliyor, karanlık kalmış hadiseleri aydınlatıyorsunuz, bunların kapalı kalması ve birgün şahitlerinin birer birer hayat sahnesinden çekilmesiyle meçhul olarak kalması yazık değil mi?" O zaman Refet Paşa susar, acı acı güler: "Bu milletin her şeyi yıkılmış, bir İstiklal harbi ayakta, hatıralarımı yazayım da onu da ben mi yıkayım?" derdi. Günahı boynuna, verdiği cevap bu idi. Asıl sebep ne idi, bunu bilemiyoruz. Velhasıl hatıratını yazmadan Refet paşa da göçüp gitti
Sayfa 13 - Timaş Yayınları, 3. Baskı, Nisan 2014
Reklam
Hamdullah Suphi Tanrıöver bahsini tatlı ve sempati ile bitirelim. Bana en sempatik gelen fıkrasını, vaktiyle Müfide Ferid Tek Hanımefendi'den dinlemiştim. Bir gün yine dil bahsi ediliyormuş, mutad zevat, hepsi yine Atatürk'ün yanında, Yusuf Akçora Bey de orada ve Atatürk'e ısrar ediyormuş: - Bülbül doğru değildir, bunun asıl Türkçesi "bılbıl"dır, bundan böyle biz de bülbüle, bılbıl diyelim. Mustafa Kemal başa nerede ise bu teklife evet diyecek. Oradan yine inler ve ağlar gibi bütün ikna hünerini kullanarak, Hamdullah Suphi Bey: -Aman Paşam, aman Paşam, güzel ve tatlı bülbülümüzü, bılbıl yapmayalım, diye yalvarmaya başlar, Mustafa Kemal Paşa da Hamdullah Suphi Bey'in teklifini kabul eder. Demek ki, güzel ve tatlı bülbülümüz, bülbül kalabilmiş ise, bunu Hamdullah Suphi Bey'e borçluyuz.
Sayfa 101Kitabı okudu
Halide Edib, İstiklâl Harbi'nde iki roman yazmıştı: "Ateşten Gömlek" ve "Vurun Kahbeye". Ateşten Gömlek kıymetli bir eser değildi, yalnız adı güzeldi, zira Anadolu hakikaten ateşten gömlek içinde idi. İkinci romanı "Vurun Kahbeye" hakikaten çok mühimdi. Zira, zafer elde edildikten sonraki rota ve tandans gösteriliyordu. Din düşmanlığını, fanatizmi, tutulacak sakat yolun önderliğini bu kitap yapıyordu.
Yahya Kemal Bey, Nedim'den sonra, belki Nedim kadar ve belki de Nedim'den çok İstanbul'un şairi. Şiire İstanbul şairliği ile başlayan Yahya Kemal, sonraları bütün bir memleketin, hudutları ta Viyana kapılarında olan bir memleketin şairi ve bütün tarihimizin şairi olmuştur.
... ikbalde olan kimselerin, rastlamasını, karşılaşılmasını hiç istemedikleri, adeta düşman oldukları kimseler, onların mazilerini ve parlak olmayan devrelerini bilen kimselerdir.
Sayfa 105Kitabı okudu
63 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.