En Eski Kadınlar kitaplarını, en eski Kadınlar sözleri ve alıntılarını, en eski Kadınlar yazarlarını, en eski Kadınlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Neyse ki edebiyat var.
Neyse ki, okuma yazma öğrenerek,
bir diktatörün karşısına beş kadın dikilerek, çiğnediği ekmek lokmalarını ilaç niyetine satıp sokağa atılmış kadın köleler ve miladını doldurmuş fahişeler için kadın sığınma evleri kurarak, kıtalar aşan
sesiyle şarkılar söyleyerek, bacaklarını sımsıkı kapayarak, nefes alan heykeller yaparak, yasak fikirleri ve yasak erkekleri
severek namusunu inadına kirleten kadınların kaydını tutan edebiyatçılar var.
Neyse ki Eduardo Galeano var."
Aslı Tohumcu kaleminden:
"İktidarın yasak bahçesine girmeye çalışmak ya da tekerine çomak sokmak!"
kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ik...
KadınlarEduardo Galeano · Sel Yayıncılık · 20202,079 okunma
Bingenli Hildegard, insanı kirletenin regl kanı değil savaş kanı olduğuna inanıyor ve açık bir biçimde dünyaya kadın olarak gelmiş olmanın mutluluğunu yaşamaya davet ediyordu.
Sultan, kendisine ihanet eden birinden intikam almak için
hepsinin kellesini uçuruyordu.
Şafak vaktinde evleniyor, gün batımındaysa dul kalıyordu.
Kadınlar birbiri ardında önce bekaretlerini sonra da kellelerini kaybediyorlardı.
İlk gece sonunda hayatta kalmayı bir tek Şehrazat başardı ve daha
sonra her yeni gün için yeni bir hikâye anlatarak yaşamaya devam etti.
Birilerinden dinlediği, okuduğu ya da uydurduğu bu
hikâyeler kellesini kurtarmasını sağlıyordu.
Onları ay ışığından başka bir ışık almayan yatak odasının loşluğunda
alçak sesle anlatıyordu. Anlatmaktan keyif alıyor ve keyif veriyor
ama çok dikkatli hareket ediyordu.
Bazen, hikâyenin tam ortasında, Sultan’ın boynunu incelediğini hissediyordu.
Eğer Sultan sıkılırsa, onun için her şey bitecekti.
Ölüm korkusundan anlatı üstatlığı doğdu.
Bin yıl önce iki Japon kadın sanki bugünmüş gibi yazdılar.
Jorge Luis Borges ve Marguerite Yourcenar’a göre
hiç kimse asla Murasaki Shikibu’nun Genji’nin Hikâyeleri adlı,
erkek maceralarının ve kadınların aşağılanmasının usta işi
bir yorumu olan eserinden daha iyi bir roman yazmadı.
Diğer Japon, Sei Shônagon da, bin yıl sonra övülmenin
onurunu Murasaki’yle paylaştı. Yastıkname adlı eseri,
sözcük anlamı fırçanın akışına göre demek olan zuihitsu
tarzının doğmasına yol açtı. Küçük hikâyelerden, notlardan,
düşüncelerden, haberlerden, şiirlerden oluşan çok renkli
bir mozaikti bu tarz: Darmadağınık görünen çok çeşitli
bu parçacıklar bizi o döneme davet ediyor.
Marcela, Kuzey’in karlı coğrafyasında bulundu.
Oslo’da bir gece, şarkı söyleyen ve anlatan bir kadın tanıdı.
Kadın, iki şarkı arasında güzel hikâyeler anlatıyor ve bunu, çaktırmadan
fal bakan biri gibi küçük kâğıtlara göz ucuyla bakarak yapıyordu.
Oslolu kadın, her tarafında cepler olan devasa bir etek giyiyor,
bu ceplerden birer birer kâğıt parçacıkları çıkarıyordu.
Her kâğıt parçacığında güzel bir hikâye, bir temelin üzerinde
yükselen bir öykü ve her birinde, büyücülük marifetiyle bir kez
daha yaşamak isteyen insanlar vardı. O bu şekilde unutulmuşları,
ölüleri diriltiyor ve eteğinin derinliklerinden, yaşayarak ve
anlatarak yoluna devam eden insanoğlunun yolculukları ve
aşkları yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu.