Kapitalizmin ezip geçtiği topraklar, insanlar, değerler…
Jacinto’nun harika bir dünyası vardı. Artık çok az insanın sahip olduğu ‘yuvası’, onlar için her şeyi göze alacağı çok büyük bir ailesi!! Dünyadaki son güzel şey onun çiftliğiydi!
“Çiftliği kiralayamam. Buna hakkım yok. Benim yerimde babam olsaydı, o da kiraya vermezdi. Benim Abuelom, büyük babam da vermezdi. Onun babası da. Ben burayı benden sonra gelecekler için elde tutmak zorundayım. Onlar yemek isterler. Onlar da kendilerinden sonra gelecekler için elde tutmak zorundadır. Bu hep böyle olmuştur, böyle de olacaktır. Bakın, portakal ağaçlan ile ceviz ağaçları bana babamdan kaldı. Bunları o yetiştirmeseydi, benim ne portakalım, ne limonum, ne cevizim olurdu. Onun için ben de yeni ağaçlar dikmek zorundayım; dikmeliyim ki, benden sonra hurda yaşayacak olanların portakalı, limonu ve cevizi olsun. Çiftlikte bu hep böyle sürüp gider.”
“Fakat ben çiftliği satamam Senor Perez.,. Kendine özgü feylesofça rahatlığı içinde Jacinto'nun cevabı bu oldu. Zamanın onun için belirli bir anlamı yoktu, bu yüzden de konuşurken hiç acele etmezdi. •Çiftliği gerçekten satamam ben. Benim değil çünkü.»
«Nasıl? Sizin değil mi? Bu da nerden çıktı. Kayıtlarda sizin malınız olarak görünüyor.»
Jacinto güldü. ·Benim malım elbette. Akgül çiftliği benim olmasına benim. Bir zamanlar da babamındı. Ama aslında babamın da değildi. Yani bu çiftlik canımın istediğini yapabileceğim şekilde benim değil demek istiyorum. Burası benden sonra geleceklere ait.
Onlardan ben sorumluyum. Ben burda sadece daha sonra burda yaşayacak, yaşamak isteyecekler için işleri yönetiyorum o kadar.” 9️⃣