Harf ve ses şeklinde olmayan cemadâtın(cansızların) konuşmasını duyabilen, harfsiz ve rakamsız bütün yaratılmışların alınlarındaki yazıyı okuyabilen ve memleketteki sırları bunlardan anlayabilen, kalp gözü açık bir kimsenin, yeryüzünde dolaşmasına lüzum yoktur. O göklerin melekûtuna bakmalıdır ki, gece gündüz onun etrafında dolaşıyor, kendi şaşılacak sırlarını ona söylüyorlar ve bir ses, «Göklerde ve yerde ne ibretler ne işaretler vardır üzerlerinde gezerler, fakat bunlar anlamazlar» (*), diyor. Hattâ bir kimse, kendinin, azâlaranın ve sıfatlarının yaratılmasına bakarsa, bütün ömrünü bir ibret levhası ve bitmeyen bir manzara görür. Kendindeki alacak hâlleri, gözünü kapayıp kalp gözünü açtığı vakit görür.
Peygamberlerden biri sorar :
Yâ Rabbi, senin evliya ve sevgili kulların kimlerdir?
Çocuğun annesine tutkun olduğu kadar bana tutkun olanlar. Kuşun yuvasına sığınması gibi benim zikrime sığınanlar. Günah işleyenlere karşı kızgın,
korkusuz, kaplan gibi olanlar, buyurdu.