Herkes,
kendi ömrünün dikenlerinde açmış çiçeklerin
kelebekleriydi biraz:
anlaşılmaz derecede
anlaşılmak için çırpınan:
çırpındıkça
kendi yemişine yem olan...
Candan çok cansızlık, yandan çok yansızlık, inançtan çok inançsızlık, yüzden çok yüzsüzlük, düşten çok düşsüzlük geçerliydi. Kanlı hücreler unutulmuş, başkaldırı küçümsenir olmuştu...
Özlem hızla büyüyor, kahır hızla yayılıyordu. Gözyaşı hızla çoğalıyor, vahşet hızla ürüyordu. Bense kendi düşlerimde bile yavaştım. Sorunlar yavaş kılıyordu beni.
Yaşamışlar ve ölmüşlerdi, fakat ne yaşamlarına ne de ölümlerine ilişkin izleri kalmıştı. Anılarda ve tutanaklarda solgun yaprakçıklar gibi uçuşuyorlardı.