Romanda yazarın ailesinin geçmisi anlatılmaktadır. Ataları çerçi olan Sevinç Çokum, Lacivert Taşı adını verdiği bu romanda hem ailesinden izleri hem de romanın arka fonunda geçen tarihi olayları çok güzel bir dille anlatmıştır. Roman, 3 şahıs tarafından anlatılmaktadır. Hicret Bey, Devran ve Yadigar’ın ağzından anlatılmaktadır. Romanda Çerçi diline ait olduğu söylenen bazı unsurlar yer almaktadır ve bu söylemler bizzat yazarın kendisi tarafından oluşturulmuştur. Roman hem Hicret Bey ve ailesinin hem de Osmanlı’nın çöküş devrini anlatması bakımından önemlidir. Romana adını veren uğurlu taşın kaybolmasıyla olaylar tersine dönmeye ve aksilikler yaşanmaya başlanır.
Herkese tavsiye ederim, iyi okumalar.
“Ben bir çerçiyim. Kırık bir aynanın içinden hayata daldım ve korkusuzca ilerledim. Aynalar kırıktı, aynalar eksikti, aynalar içimizi gösteremezdi. Sular da öyle, gece aydınlık kalan gökler de öyle…”
Lacivert taşı; öyküsü her ne kadar 20.yüzyılın ilk yıllarında başlıyor gibi görünse de aslında özelde Güneydoğu, genelde ise tüm Anadolu coğrafyasının melalini potasında eriten bir kitap...
İpekyolu ticaretinin son temsilcilerinden, Güneydoğulu çerçi bir ailenin hikayesi bu.Koca bir imparatorluktan arta kalan bir avuç toprakta, Arap ya da Ermeni, Türk ya da Kürt olmayı önemsemeden insan olmayı, insan kalmayı başarabilmiş bir azınlığın hikayesi.Bir zamanların bilimle, sanatla ama illa ki incelikle yoğrulmuş topraklarının nasıl çoraklaştığının hikayesi.Kardeşlik coğrafyasındaki düşmanlığın hikayesi.
Yüz yıl önce kaybettiğimiz günden beri döne döne arayıp da bir türlü bulamadığımız"Lacivert Taşı "nın hikayesi...
Yollara baktım; gece fenerlerinde aradım, akıp giden sularda, uçuşan yapraklarda aradım.Saadet ve acı her yerdeydi, hem iç içe...
Dalgalı damarlı taş gibi.Mavisi, firuzesi, grisi, 'laciverdi iç içe...
Can çekişen bir kertenkelede, ağlara takılmış bir kelebekte...
Sordum çağırdım.Şunu anladım ki, oğlum Tutku'nun dediği gibi,
" Her şey ve evren bir bütündür!"
Yollara baktım; gece fenerlerinde aradım, akıp giden sularda, uçuşan yapraklarda aradım.Saadet ve acı her yerdeydi, hem iç içe...Dalgalı, damarlı bir taş gibi.Mavisi, firuze, grisi, laciverti iç içe...
Ben bir çerçiyim.Kırık bir aynanın ardından hayatın içine daldım ve önümde bir duvar yıkıldı...Ben yürüdüm ve korkmadan yürüdüm.Önüme çıkacakları, göğsüme vuracak dalgaları, üstüme düşecek kayaları kabullenerek kendi elimle açacağım çukurlara düşebileceğimi bilerek.Bir duvarı yıkıp yürüdüm.
Aklın aczini değil, gücünü görerek.
"Onu iyi kullan! Fakat kullan! O kullanılmak için verildi."