Benim için evler birer tiyatro sahnesidir; anneler, babalar, büyükanne ya da büyük babalar, çocuklar, akrabalar bu sahnede, doğanın sınır koyduğu bir "zaman" içinde, sürekli gösteri yapıp oyuncaklar gibi devinir dururlar. Çoğu insan, yeryüzünün herhangi bir noktasında, yerine göre oyuncu, yerine göre seyirci olarak, "insanlık komedyası" denen bu karmaşadan kurtulmaya çalışırken daha da batar. Ölüm döşeğindeki Beethoven'ın, verdiği her varlığı, her yeteneği insanın burnundan getirircesine geri alan "doğa" karşısında, "Elveda dostlarım, komedya sona erdi..." dediği söylenir.
Mutluluk yok diyenlere inanmayın;
yeryüzünde acıma duygusunu yitirmemiş bir tek insan kalıncaya dek,
mutluluk da var olacaktır.
Dünyada insanlar gibi dolaşan canlı aynalar olmalı,
en puslusu gelip yüzünü bana, benim yüzüme çevirmeli;
yüreğimden, gözlerimden taşan mutluluğu bütün insanlığa göstermeli!..
Bir tas çorba, sıcacık bir oda, sevginin kaynayan yüreği...
Erenler ocağının cennetle muştulanmış hangi ermişi,
sevginin kaynayan yüreğini bu sıcaklıkta görmüştür?..
Elazığ'da, dedem evden ayrılmış, bir başka evin bodrum katında, kendini dine vererek yalnız başına yaşamaya başlamıştı. O ayrılıp gidince masalını yitirmiş deve dönmüştüm. Çocukluk, bir dev masalıdır. Masalı bozulmuş çocukluk ne ise, masalını yitiren dev de odur. İkisi de şaşkın, güçsüz ve umarsızdır. Birbirlerini yitirdiklerinde, çocukluk devin, dev çocukluğun büyüsünü bozar. Büyü bozulunca, çocuk, yaşamı boyunca, masalını arayan bir dev gibi çırpınır durur. Üç dört yaşlarından on altı yaşına dek, yaşamı bir insanın dayanma gücünü aşan olaylarla savrulan, ancak Köy Enstitüsü'ne girerek kurtuluşa eren bir çocuğun duyumsamalarının yansıtıldığı bir kitabın adı ne olabilirdi?.. Masalını Yitiren Dev.