Birisi kendine bir erkek evlâd ister. Cenab-ı Hak, Hz. Meryem gibi bir kız evladını veriyor. " Duası kabul olunmadı" denilmez. " Daha evla bir surette kabul edildi" denilir.
Bırak bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül. Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.
Bela vereni buldunsa eğer; safa-ender, vefa-ender, atâ-ender beladır bil.
Madem öyle, bırak şekvayı şükret, çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.
Ger bulmazsan, bütün dünya cefa-ender, fena-ender, heba-ender beladır bil.
Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçücük bir beladan, gel tevekkül kıl.
Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün; o güldükçe küçülür, eder tebeddül.
27
Mektubat
Kezâ, “Ne yere, ne de göğe sığmadım; Ben bir mü’min kulumun kalbine sığdım” meâlindeki hadisin sırrıyla, yani, bütün kâinatta tecellî eden İlâhî isimlerin bütün tecellilerine insanın câmi bir mazhar olması sırrıyla, kâinata sığmayan bir nimeti bana bağışlayarak beni isimlerinin tecellilerini içine alan bir ayna yapan Zât bana yeter.
Madem hakikat budur; esrar-ı Kur’âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi’ bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.
beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilalatın menşe'i iki kelimedir:
Birisi:
"Ben tok olduktan sonra,
başkası açlıktan ölse bana ne?"
İkincisi:
"Sen çalış,
ben yiyeyim."
Bu iki kelimeyi de idame eden,
cereyan-ı riba ve terk-i zekattır.
Bu iki müdhiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare,
zekatın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla,
vücub-u zekat ve hurmet-i ribadır.
Mektubat/Risale-i Nur