Kitabı bitiremedim. Zaman zaman hikaye beni içine aldı “tamam dedim şimdi olacak”. Maalesef ben başaramadım. Meral niye vardı, meral’e ne oldu? Olduysa neden içine beni almadı bilmiyorum. Dediğim gibi ben başaramadım.
Genellikle bir kitabı okurken bende uyandırdığı duygularla, bana nasıl geçtiğiyle haşır neşir olan bir okurum. Meral bende sanki sürekli değişen bir manzara izliyorum hissi oluşturdu. Bazen portakal çiçeklerinin kokusunu içime çekerken bazen de yerden yapraklarını topladım. Bazen Meral ile o otelin bahçesinde mektuplar arasında kayboluyorsunuz, bazen de o özenle yere silkelenen sigara küllerinde siz de yanıyorsunuz.
Öykü diliyle yazılan roman, biyografi, mektup artık her ne şekilde tanımlarsanız çok yönlülüğüyle asla akıcılığını kaybetmiyor. İlk sayfadan sizi yakalıyor, siz de karakterlerle birlikte savruluyorsunuz yitirilen gerçeklere.
Uğur Terzi'nin anlatımı ise çok başarılı. Yer yer betimlemelerle süslenmiş, yer yer de sadeliğiyle sizi yakalıyor. Kendisinin ilk romanıymış, umarım yeni eserlerinde de karşılaşırız.
"Her nasılsa, her yeni gün insanı daha koyu bir mürekkep gibi yayıyor hayata. Silinecek zannettiğin izler, eksikliğini doldurmak için seçtiğin diğerlerinin birer kopyası oluyor."
"İnsan, gerçekleri ömür defterinin kapağına düşülmüş not olarak önemser ama sonsuz bir unutkanlıkla da sözcüklere teslim etmekten kendini alamaz. Halbuki gerçekler anlamlı hiçbir sesi işitemeyecek kadar hızla yiter."
"Tayyare demir, yüreğin çelik, ağır basar, aklın kalır demiştin. Haklıydın. Hakikaten tayyare demirdendi. Aklımı da yüreğimi de soğuttu lakin içimi almadı. Ben geldim, beni de getirdim. Benim de geleceğimi bilseydim hiç gelmezdim."