—Ay, beni asacak mısınız? Diye haykırdı.
Kimse cevap vermedi. Herkes önüne bakıyordu. Komiser, elindeki yaftayı katilin boynuna geçirmek için ilerledi. Namus uğrunda şehit olacak bu bîçareye karşı herkesin kalbinde sanki gizli bir muhabbet, gizli bir hürmet vardı! Hele beyaz sakallı hâkimin gözlerinden şıpır şıpır yaşlar damlıyordu. O kırk senelik memuriyeti esnasında bu verdiği hüküm kadar ağır hiçbir vicdan azabı duymamıştı. Evet çingene, mingene… Fakat ne büyük bir namus telâkkisiydi! Evet, ne büyük bir namus taassubu!… Ama kanun… İşte o affetmiyordu. Ah, yoksa bizde “jüri” usulü olsaydı, hemen bu dokuz canı birden alan, Azrail’den müthiş katili beraat ettirecekti. Gayriihtiyarî komiserin önüne geçti. Acaba bu kadar yüksek bir namus niyetiyle yaşayan bir insanın ölmeden bir dakika evvelki son arzusu ne olabilirdi?…