Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Nur'un İlk Kapısı

Bediüzzaman Said Nursî

Nur'un İlk Kapısı Gönderileri

Nur'un İlk Kapısı kitaplarını, Nur'un İlk Kapısı sözleri ve alıntılarını, Nur'un İlk Kapısı yazarlarını, Nur'un İlk Kapısı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Meselâ: Sen, namaz kıldın veya abdest aldın. Halbuki namazını ve abdestini fesada verecek bir sebeb nefs-ül emirde varmış. Lâkin sen, ona hiç muttali olmadın. Senin namazın ve abdestin hem sahihtir, hem hasendir. Hakikatta senden kabul edilir, çünki mazursun.
Kur'an'ın edebî ile edeplenmeyen, zamanın sillesi ile te'dib olunacağı muhakkaktır...
Nur'un İlk Kapısı
Nur'un İlk Kapısı
Reklam
(Bir vesvese yüzünden her şeyi inkâr eden kardeşim bak!)
Bir saray var. O sarayın yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapının açılmasıyla, o saraya girilebilir. Öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir-iki tanesi kapalı olsa, o saraya girilemez diye söylenemez. İşte hakaik-i imaniye o saraydır. Herbir delil, bir anahtardır, isbat ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilmez. Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış bir kapıyı gösterir; isbat edici bütün delilleri nazardan ıskat ediyor. "İşte bu saraya girilmez, belki bu saray değildir, içinde birşey yoktur." der kandırır.
Eğer istersen gel asr-ı saadete, Ceziretü'l-Arab'a gidelim. Hayalen olsun o zâtı vazife başında görüp ziyaret edelim. İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemal-i suret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde mu'ciznüma bir kitab tutmuş, lisanında hakaikaşina bir hitab ile bütün benî-Âdeme, belki cin ve ins ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlemin muamma-yı acibanesini hall ve şerh edip, sırr-ı hikmet-i kâinatın tılsım-ı muğlakını feth ve keşfediyor. Bütün mevcudattan sorulan ve bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden şu üç müşkil ve müdhiş sual-i azîme ki: "Necisin, ne yerden geliyorsun ve ne yere gidiyorsun?" suallerine, mukni' ve makbul cevab-ı savab veriyor.
Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Halbuki bak bu Zât (A.S.M.) çok büyük âdetleri; hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerden, küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref'edip yerlerine öyle bir secaya-yı âliyeyi dem ve damarlarına karışmış olarak vaz' ve tesbit eyliyor. Bunlar gibi daha pek çok hârika icraatı yapıyor. İşte şu asr-ı saadeti görmeyenlere Ceziretü'l-Arab'ı gözlerine sokuyoruz. Yüz feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, Yüz sene çalışsınlar. O Zâtın (A.S.M.) o zamana nisbeten bir senede yaptığı icraat-ı âliyenin yüzde birisini acaba yapabilirler mi?
cismanî ihtiyacat gibi manevî hâcat dahi muhteliftir. Bazısına insan her nefes ona muhtaç olur. Cisme hava, ruha hû gibi. Bazısına her saat, Bismillah gibi ve hâkeza...
Reklam
Rabbimizi bize tarif eden üç büyük küllî muarrif var. Birisi: Kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini işittin. Birisi: Şu kitab-ı kebirin âyet-i kübrası olan Hâtemü'l-Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. Birisi de: Kur'an-ı Azîmüşşan'dır.
Evet tevekkül etsen, dünyada istirahatın, âhirette istifaden kat'îdir.
"Koca Avrupa'nın bu kadar hükeması şu hakikat-i imaniyeyi inkâr ediyorlar. Bizim iki hocamızın sözü nasıl tercih ediliyor?" Ey bîçare nâdan! Mes'ele hiç öyle değil. Bu söze hiç hakkın yok. Belki bu mes'ele, hiç ehil olmadıkları mes'elelerde nâ-ehil birkaç fuzulînin hadsiz ehl-i ihtisasa karşı söz söylemesidir. Bir-iki hoca dediğin, milyarlar beşerin güneşleri hükmünde olan Şeyh-i Geylanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî gibi ehl-i ihtisasın icmalarıdır ki; o hakikatı görmüşler, gösteriyorlar. Koca Avrupa hükeması dediğin; madde-perest, akılları gözlerine sukut etmiş, maneviyattan uzaklaşmış, şems-i hakikattan ve hilâl-i haktan âmileşmiş; hakkı görmedikleri için hakkı nefyeden, haddinden tecavüz etmiş san'atkârlardır. Nadan:Cahil, Ahmak Hükema: ilim adamı Ehli ihitisas: İşin ehli Fuzuli: gereksiz, abes Şems-i hakikat : Hakikat güneşi Amileşmek: Körleşmek, kör olmak Nefyetmek: inkâr etmek
Ey insan! Senin elinde olan hayatın ve vücudun ve nefsin ve malın emanettir. Onlar, herşeye kadîr ve herşeye alîm bir Mâlik-i Kerim'in mülküdür. O Mâlik-i Kerim ve Rahîm, kemal-i kereminden, sende emanet olan kendi mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin. Senin elinde beyhude zayi' olmasın. Sonunda, sana büyük faide versin. Sen bir memursun, asker gibi muvazzafsın. Öyle ise onun namıyla çalış, onun hesabıyla sa'yet. Muhtaç olduğun bütün şeyleri sana bahşeden ve rızkını veren, muktedir olmadığın şeylerden seni hıfzeden odur.
Reklam
Evet ebedî ve sermedî bir cemalin seyirci müştakı ve âyinedar âşıkı, elbette bâki kalıp ebede gidecektir. İşte hizbü'l-Kur'an'ın âkıbeti öyledir inşâallahu teâlâ.
   "Dua ediliyor, cevab verilmiyor."
Evvelen: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Belki cevab vermek daimîdir. Fakat is'af-ı hâcet, mücîbin hikmetine tâbidir. Meselâ sen, tabibi çağırıyorsun. Dersin ki: "Ey hekim!" O da cevaben:    "Lebbeyk" der. Sonra dersin: "Bana şu taamı veyahut şu dermanı ver."    Hekim bazan münasib gördüğü matlubu aynen verir; bazan istediğinden daha a'lâsını verir; bazan da, senin hastalığına zarar olduğu için, cevab verdiği halde sana bir şey vermez.    Dua, bir nevi ibadet olduğu için, hâlis olmak gerektir. Tâ ki kabul olunsun. İbadetin semeratı ise uhrevîdir. Dünyevî işler, o ibadatın evkat-ı mahsusalarıdır. Meselâ yağmursuzluk, yağmur namazının vaktidir. Namaz, yağmur yağması için vaz' edilmemiştir. Umûr-u dünyeviye niyet edilse, o ibadet olan dua hâlis olmadığı için kabule lâyık olmaz.    Evet nasılki gurub, mağrib namazının vaktidir. Ay ve Güneş'in tutulmaları da, salâtü'l-küsuf vel-husuf denilen iki ibadat-ı mahsusanın vaktidir. Yoksa gaye değil ki, namaz kılmakla, tâ Güneş ve Kamer açılsınlar. Çünki Güneş ve Kamer'in açılmaları zamanı muayyendir. Fâtır-ı Zülcelal, bu iki âyât-ı azîmin nikabı zamanında yani perdelendikleri zamanda ibadını, ibadete davet eder.    Onun gibi, yağmursuzluk da yağmur namazının vaktidir. Yağmurun gelmesinin gayesi değil. Yağmursuzluk devam ettikçe -ol vechile- Allah'a ibadet devam eder. Yağmur geldiği vakit, vakti kaza olur.
nefs-i emmare, şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir. Hayır ve vücudda iktidarı pek cüz'îdir. Fakat enaniyeti bırakıp hayrı, vücudu ve tevfikı Allah'tan istese, şerden ve tahribden ve itimad-ı nefisten içtinab edip istiğfar ederek tam bir abd olsa, يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ (   Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.) (Furkan Sûresi,) sırrınca, nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılab eder; a'lâ-yı illiyyîne çıkar.
Kur'an'ın edebiyle edeblenmeyen, zamanın sillesiyle te'dib olunacağı muhakkaktır.
1.143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.