Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Oğlak Dönencesi

Henry Miller

Oğlak Dönencesi Gönderileri

Oğlak Dönencesi kitaplarını, Oğlak Dönencesi sözleri ve alıntılarını, Oğlak Dönencesi yazarlarını, Oğlak Dönencesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
342 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
122 günde okudu
Okumaya değmez, acımasız bir argo, sonsuz sembolizm, Amerikan toplumu eleştirisi, erkeksi bakış açısı, okumayın boşverin. Sınır tanımayan benzetmeler, espri ve örnek arkadaşlıklar.
Oğlak Dönencesi
Oğlak DönencesiHenry Miller · Siren Yayınları · 2014592 okunma
GAR
İnsanı hiçbir şeye götürmeyen düşünce onu her yere götürür; onun dışındaki bütün düşünce biçimleri raylar üzerinde ilerler ve yol ne kadar uzun olursa olsun sonunda gideceğin yer gar olur.
Reklam
Bu anlık hiçliğin en dış sınırında dostum MacGregor gelip yanımda duruyor. Beraberinde bana söz ettiği kadın var, Paula adındaki nemfoman. Cinsellik konusunda çifte kavrulmuş olduğunu ima eden bir yürüyüşü ve oturuş biçimi var bu kadının, bütün hareketleri kasıktan geliyormuş gibi, hep dengede; akmaya, kıvrılmaya, bükülmeye, kavramaya hep hazır. Gözleri tik tak ediyor, ayak parmakları kıpraşıp kıvrılıyor, teni rüzgârın okşadığı bir gölün yüzeyi gibi titreşiyor. Seks sanrısının vücut bulmuş hali bu; bir manyağın kollarında kıvranmakta olan su perisi.
Benim gibi bir adam için çözüm yok, dünya böyle olduğu sürece. Dünya üç taksimden oluşuyor, bunlardan ikisi köfte ve spagetti, üçüncüsü ise devasa bir frengi çıbanı. Heykeli andıran vücuduyla hava atan şu hatun yatakta ölü gibidir muhtemelen, altından yaprak ve folyoyla sıvanmış bir tur con anonyme. Umutsuzluğun ve hayal kırıklığının ötesinde her zaman daha kötü şeylerin yokluğu ve bıkkınlığın kazançları var. Mekanik çağın mekanik gözüyle fotoğralanmış görkemli bir eğlencenin ortasında bulunmaktan, siyah bir kutuda olgunlaşan hayattan, asitle yıkanmış ve hiçliğin anlık simulakrumunu sergileyen negatiften daha berbat, daha boş bir şey olamaz.
Lav yataklarına dizlerime kadar batmışım ve gözlerim sperme boğulmuş: J.P. Morganana sakin sakin kıçını silerken santraldeki kızlar telefonları bağlıyor, aynasızlar lastik hortumla işkence uyguluyor, eski dostum MacGregor kamışındaki mikropları ovalıyor ve bir örnek alıp mikroskobun altında inceliyor. Herkes donsuz yakalanmış, don giymeyen striptizciler dahil – parıltılı küçük amcıklarını örten kumaş parçalarından başka bir şey giymez onlar. Rahibe Antolina manastırın yatağına uzanmış, karnında fitile bağı, kollarını iki yanına sarkıtmış Diriliş’i bekliyor ve fıtığın, cinsel birleşmenin, günahın, kötülüğün olmadığı bir hayatı beklerken arada birkaç kraker, bir kırmızıbiber, birkaç zeytin, bir parça peynir kemiriyor.
Dostum MacGregor lavaboda durmuş kamışını ovalıyor... Doğu Yakasındaki kürtajcılar iş üzerinde yakalanmış... Yatağa uzanmış rahibeler birbirlerine mastürbasyon yapıyor... Santral memureleri iş başında... J.P. Morganana klozete oturmuş sakin sakin kıçını siliyor... Lastik hortumla işkence uygulayan aynasızlar… Son strip ve tease’lerini gerçekleştiren striptizciler...
Reklam
Şimdi Henry, diyorum kendime, şansın varsa MacGregor içerdedir ve önce onu ektiğin için bir güzel fırçalar seni, sonra da bir beşlik ödünç verir. Merdivenlerden çıkarken belki nemfoman hatuna rastlayıp onu ayaküstü becerirsin. Usulca gir içeri, Henry ve gözlerini açık tut! Talimat doğrultusunda parmak ucunda giriyorum içeri, şapkamı vestiyere bırakıyor ve işin gereğiymiş gibi biraz işiyorum, sonra merdivenden ağır adımlarla tekrar aşağı iniyor ve şeffaf giysiler giymiş, pudralanmış, parfüm sürünmüş, taze ve uyanık görünen , fakat muhtemelen can sıkıntısından patlamak ve yorgunluktan ölmek üzere olan dansçı kızları kesiyorum. Ortalıkta dolanırken hayalimde hepsini tek tek düzüyorum. Mekân amcık ve sikiş kaynıyor, bu yüzden eski dostum MacGregor’ı burada bulacağımdan eminim. Dünyanın durumunu düşünmeyi bırakmış olmam harikulade. Bunu söylüyorum çünkü bir an için, dolgun bir kıçı incelerken depreşir gibi oldu. Yine transa girecektim az kalsın.
Henry, diyorum kendime, basamaktan yavaşça kalkıp üstümü süpürdükten ve ağzımdaki sakızı tüjürdükten sonra, henüz gençsin ve seni taşaklarından kavramalarına izin verirsen budalanın tekisin demektir, çünkü sen onların hepsinden daha iyi bir adamsın, insanlığa dair hatalı fikirlerinden kurtulmalısın sadece. Şunu idrak etmelisin, Henry, evladım, katillerle karşı karşıyasın, yamyamlarla. İyi giyiniyorlar, tıraş oluyorlar, parfüm sürüyorlar, fakat böyleler – katil bunlar, yamyam. Şu anda senin yapabileceğin en iyi şey, Henry, gidip kendine bir buzlu çikolata söylemek ve kafede otururken gözlerini açık tutup insanlığın yazgısını unutmak çünkü iyi bir sikiş bulabilirsin hâlâ ve güzel, temiz bir sikiş rulmanlarını yağlar, ağzında hoş bir tat bırakır; oysa bu hazımsızlık, beraberinde ağız kokusu, kepek ve beyin iltihabı getiriyor.
Diyelim birinin yolunu kesip ona basit bir soru sordum. Diyelim ki ona birdenbire, “Neden böyle yaşamaya devam ediyorsun?” diye sordum. Polis çağırır muhtemelen. Kendime, herkes benim gibi kendi kendine konuşur mu diye soruyorum. Bende bir arıza mı var acaba diye soruyorum. Varabildiğim tek sonuç, ben farklıyım..
Ya hemen eve dönüp bir şeyler yazmaya koyulmalıyım ya da uzaklara gidip yeni bir hayata başlamalıyım. Bir kitap yazmaya başlama düşüncesi beni dehşete sürüklüyor, anlatacak o kadar çok şey var ki nereden başlayacağımı bilmiyorum. Uzaklara gidip her şeye yeniden başlama fikri de bir o kadar ürkütücü ; hayatta kalabilmek için köle gibi çalışmak anlamına geliyor. Benim mizacımda biri için, dünyanın hali böyleyken, kesinlikle umut ya da çözüm yok. Yazmak istediğim kitabı yazabilsem bile kimse satın almayacak – halkımı iyi tanırım. Yeni bir hayata başlayabilsem bite yararı olmaz çünkü esasen ne çalışma isteği ne de topluma yararlı bir birey olma isteği duyuyorum.
Reklam
Herkes ve her şey yaşamın bir parçası, fakat birbirlerine eklenince yaşamı oluşturmuyorlar nedense. Ne zaman yaşam olur, diye soruyorum kendime ve neden şimdi değil?
Köfteleri mideye indirdikten, kâğıt peçeteyi özenle katlayıp yere fırlattıktan ve ufaktan geğirdikten sonra nedenini ve nereye gideceğimi bilmeden yirmi dört ayarlık parıltıya çıkıp tiyatro kalabalığının arasına dalıyorum. Bu kez kör bir akordeoncuyu izleyerek ara sokaklarda geziniyorum. Arada sırada basamaklardan birine oturup bir arya dinliyorum. Operada müzik anlamlı değildir, oysa burada, sokakta, onu yakıcı kılmaya yetecek kadar çılgın bir dokunaklılığı var.
Kanıt gerçeğin kendisidir ve gerçeğin, gerçekleri kanıtlayanların ona atfettikleri anlamdan öte hiçbir anlamı yoktur.
Camekânın yanından yaşam akıyor... Ben de ıstakoz kadar, on dört ayar yüzük kadar, at merhemi kadar yaşamın parçasıyım, fakat gerçeği kanıtlamak fazlasıyla güç. Gerçek şu ki yaşam konşimentosu ekte gelen bir metadır ve yemeyi seçtiğim şey yemeği yiyen benden daha önemlidir. Her biri ötekini yer durur, dolayısıyla yeme edimi belirleyici, hükmedici bir hale gelir. Yeme eylemi esnasında yiyen kişi tecavüze ve adalet geçici olarak yenilgiye uğrar. Tabak ve içeriği, bağırsakların yırtıcı gücü sayesinde dikkat talep eder ve ruhu birleştirir – önce onu hipnotize ederek, sonra yavaşça yutarak, sonra çiğneyerek, sonra sindirerek. Varlığın tinsel bölümü köpük gibi eriyip gider ve gidişine dair hiçbir iz bırakmadan kaybolur, matematiksel bir işlem sonrasında noktanın uzayda kaybolacağından bile daha bütünsel biçimde.
Geleceğin insanı, yeraltı yaşamıyla buz kesmiş, boka batmış halde rögarlardan dışarı çıkıyor; soğuk ışık onları sıçan gibi kemiriyor; gün bitmiş artık ve karanlık, kanalizasyonların serin, ferahlatıcı gölgeleri misali dört bir yana çökmekte. Fazlasıyla ısınmış bir amcığın içinden kayıveren yumuşak kamış gibi yumurtadan henüz çıkmamış olan ben, başarısız kaçışlara yelteniyorum, fakat ya yeterince cansız ve yumuşak değilim, ya da spermden arınmamışım ve yıldızlara kayıyorum çünkü henüz yemek saati değil ve üst bağırsakta peristaltik bir taşkınlık yaşanmakta, hipogastrik bölgede, göbek bağı nahiyesinde, epiizin sonrasındaki lobda.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.