Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Devrim Yıldız

Devrim Yıldız
@xnihilumx
Sıkı Okur
Reklam
Clausen ile karısı Lena vardı bir de. Clausen iş istemeye geldiğinde karısı Lena yanındaydı. Lena’nın kucağında bir bebek, iki yanında iki küçük çocuk vardı. Bir yardım kurumu göndermişti onları. Sabit bir gelirleri olsun diye onu hemen gece mesaisine koydum. Birkaç gün sonra ondan bir mektup aldım, şartlı tahliye memurunu görmesi

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha en başında, bir dâhinin her şeyin sonunda girişeceği işe kalkışmıştım. Son sözü baştan söylemek istemiştim. Saçma ve acıklıydı. Büyük bir hezimetti, fakat omurgama demir, kanıma sülfür kattı. Başarısızlığın ne olduğunu anladım en azından. Büyük bir işe kalkışmanın ne olduğunu anladım. Bugün, o kitabı hangi koşullarda yazdığımı, biçimlendirmeye çalıştığım malzemenin büyüklüğünü düşününce kendi sırtımı sıvazlıyor, kendime en yüksek notu veriyorum.
Balzac’ın öğrendiği gibi, insanın her şeyden vazgeçip sadece yazması gerektiğini öğrenmem gerekiyordu; dünyada herkes bırakmanı öğütlese, kimse sana inanmasa bile yazmalıydın, yazmalıydın, yazmalıydın.
Reklam
Bizde patolojik vakadan bol bir şey yoktu. Şirketi ne pahasına olursa olsun sikme arzusuyla bir araya gelmiş neşeli bir ekiptik.
Hymie’nin sürekli olarak yanında taşıdığı tomarı düşününce ağzım sulanıyor. Parayı nereden bulurdu bilmiyorum çünkü şirkette en düşük maaşı o alıyordu. Fakat tomar her zaman cebindeydi ve ne zaman para istesem verirdi. Bir keresinde nasıl olduysa bir ikramiye aldık ve Hymie’den aldığım parayı son kuruşuna kadar ödedim – bu onu o kadar şaşırttı ki o gece beni Deimonica’ya götürüp bir servet harcadı: O kadarla da kalmadı, ertesi gün bana şapka, gömlek ve eldiven satın almakta ısrar etti. İstersem evine gelip karısını düzebileceğimi bile ima etti, fakat bir süredir yumurtalıklarıyla sorun yaşadığını söyleyerek beni uyardı.
Yeni güne dair en güzel şey kadınlara da ulaklık yapma fırsatının tanınması oldu. Mekânın havasını bütünüyle değiştirdi. Günün sonunda elimde denemeye değer beş–altı hatun olurdu mutlaka. Oyun onları oyalamaya dayalıydı; iş vaat etmek, fakat işi vermeden önce bedava bir sikiş çıkarmak. Ufak bir yem atmak genellikle geceleyin onları ofise getirip soyunma odasındaki çinko kaplama masanın üstünde becermeye yetiyordu.
Orada oturup hiçbir şey sormadan alayını işe alıyordum – zencileri, Yalıudileri, felçlileri, sabıkalıları, fahişeleri, manyakları, sapıkları, geri zekâlıları; yeter ki karşımdaki iki bacağının üstünde durabilsin ve elinde telgraf tutabilsin. Yüz bir şubenin müdürlerinin korkudan ödleri patlıyordu. Ben gülüyordum. Yarattığım korkunç karmaşayı düşünerek bütün gün gülüyordum. Kentin her yanından şikâyet yağıyordu. Hizmet sekteye uğramış, kabız olmuş, boğulmuştu. Bir katır bile adrese benim koşum taktığım tiplerden daha çabuk ulaşırdı
Işin sırrını çözmüştüm: Cömert ol, müşik ol, sabırlı ol. Beş kişinin işini yapıyordum. Uç yıl boyunca doğru dürüst uyuduğumu hatırlamıyorum. Kendi adıma hiçbir şeyim yoktu. Bazı sabahlar karımdan borç almaktan ya da çocuğun kumbarasını patlatmaktan o kadar utanırdım ki yol paramı metro girişindeki kör gazeteciden yürütürdüm. Herkese o kadar çok borcum vardı ki yirmi yıl çalışsam hepsini ödeyemezdim, Parası olandan alıyor ve ihtiyacı olana veriyordum; doğrusu buydu, bugün aynı konumda olsam yine aynı şeyi yaparım.
Reklam
Patron olduğum sürece kredim vardı. Sürekli birilerine para veriyordum; giysilerimi, çarşaflarımı, kitaplarımı, fuzuli olan her şeyimi dağıtıyordum. Bana kalsaydı şirketi verirdim beni kemiren zavallı pisliklere. Benden on sent isteyene yarım dolar, bir dolar isteyene beş veriyordum. Ne kadar para verdiğim sikimde değildi çünkü ödünç alıp vermek zavallı şeytanları reddetmekten daha kolaydı. Omrümde bu denli seil bir insan topluluğu görmedim ve bir daha görmeyeceğimi umuyorum.
O gitmiş, çektiği ve farkında olmadan başkalarına çektirdiği acıları da beraberinde götürmüştü . ‘Amin!’ dedim kendi kendime ve ardından, hafif isterik bir ruh haliyle, sesli bir osuruk saldım – tabutun tam yanı başında.
Ben ağladığımda bütün dünya ağlardı – öyle zannederdim. Nadiren ağlardım. Genellikle mutluydum; güler, iyi vakit geçirirdim. İyi vakit geçirirdim çünkü , daha önce söylediğim gibi, hiçbir şeyi siklemezdim. Benim hayatımda bir şeyler ters gidiyorsa her yerde ters gidiyordu, bundan emindim.
Ona rastladığımda hayatı yakaladığımı, ısırabileceğim bir şeyi elimde tuttuğumu sandım. Oysa hayatı bütünüyle elimden kaçırdım. Bağlanabileceğim bir şeye uzandım ve hiçbir şey bulamadım. Yakalama çabasıyla, bağlanma çabasıyla ona uzandığım ve sap gibi ortada kaldığım sırada aramadığım bir şeyi buldum ama – kendimi.
2.443 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.