Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve ondan yıllar sonra yazılan, devam kitabı Nedret. Böylesine edebi değeri olan ve bu değeri kaleme döken Güzide Sabri gibi bir yazarı tanımak beni mutlu etti.
Birinci kitabın konusu imkansız bir aşkı içeriyor. Kitaplar bu baskıda birleşmiş, o sebeple kısaca bahsedeceğim konusundan. Eski Türk filmlerimizde görebileceğimiz türden bir imkansız aşk bu. Ki kitap zamanında filme de uyarlanmış zaten. Tabii bilirsiniz ki kitaplar ve filmler her zaman uyuşmaz, aynı yerleri vurgulamaz bize. Her iki kitap da bolca hüzün, keder, gözyaşı barındırıyor.
O dönemlerde filmlerde de gördüğümüz gibi mekanımız İstanbul ve İstanbul' un iki ayrı yerinde olan evlerde (Ayriyeten adada bir ev) geçiyor hikayemiz.
İkinci kitap Nedret de kaldığı yerden devam ediyor hikayeye. İlk kitabın talihsiz kahramanı Fikret' in kızı olan Nedret' in hikayesine daha çok ağırlık veriliyor bu kitapta. Genç kız Nedret, yüzünü bile hatırlamadığı annesinden kalan notlarla geçmişin karanlığını aydınlatmaya çalışırken, kendisi de annesininkine benzer şekilde bir aşk hikayesinin içinde buluyor kendini. Güzide Sabri' nin hayatını incelediğimizde, babasının ona çok uzak olması ve eşi ile en yakın arkadaşının erkenden vefat etmesi gibi başlıca durumların yazarımızın kalemine yansıdığını, hüznüne hüzün kattığını anlayabiliyoruz.
"Hayatın zehirlerini bir süreliğine temizleyen gözyaşları olmasaydı, insanlar için bir ferahlık esintisi duymak, bir teselli sebebi bulmak acaba nasıl mümkün olurdu?"
"Kadınlar bazen bir canavar kadar zalim, bazen de bir kuzu kadar halim olabilirler."