Yazarla, 40 yılı aşkın diplomasi anılarını anlattığı “Avrupa Yollarında Türkiye “ adlı kitabıyla tanıştım . Yazar o eserinde diplomasi mesleğinde geçen anılarından bahsederken araya “romancılığını” da sıkıştırıyordu. “Ölümü Bekleyen Kent” romanını da ilk defa orada duydum ve içimde müthiş bir okuma isteği duydum. Baskısı biten kitabı sahaflardan edindim. (Buradan sonrası spoiler içerir) yazar yukarıda bahsettiğim anı kitabında 1977-79 yılları arasında dışişleri bakanlığında genel müdürlük yaptığını yazıyordu. Bu romanında da Ankara’da geçen o iki yıldan esintiler var. Sanki baş karakter olan Orhan , yazarın kendisidir. Yazar 1932 doğumludur , romanda da Orhan o yaşlardadır. Yazarın da babası doktordur, Orhan’ın da vs. bir sürü benzerlik bulmak mümkün, belki de yazarı yakından tanıyanlar kendini yaZmışsın diyebilirler. Romanda, 1980 öncesi Ankara’sının o soğuk,sisli,gri, kasvetli ve bolca kükürtlü havasında, sağ-sol terörünün kent insanının üstüne nasıl bir karabasan gibi çöktüğünün , insanlarla birlikte kentin de nasıl “kendi ölümünü” beklediğinin çarpıcı bir panoramasını bulacaksınız. Margarin, tüpgaz, ampül kuyruklarını, elektrik kesintilerini, kalorifer yakıtı kıtlığından buzkesen apartmanları, benzin yokluğundan yürümeyen arabaları ve bütün bu olaylar arasında hayatta kalmaya çalışan insanların aşklarını, sevinçlerini, üzüntülerini okuyacaksınız.