Bir insanın kitap okurken bağrı yanar mı ? Ben bu sorunun cevabını bu kitabı okumaktayken öğrendim. Rusya'da komünizmin yükselmeye başladığı dönemde Kırım Tatarlarının yaşadıklarını anlatıyor. Anadolu'daki bir köyden hiç bir farkı olmayan bir köyde, Kızıltaş'ta yaşananları anlatıyor. Kızıltaş köylüsünün, Kırım insanının toprağına bağlılığını, merhametini, umudunu, geleceğe yönelik planlarını, birbirleriyle küsüp çekişip tekrar barışmalarını, samimiyetini ve iyi niyetlerinin suistimal edilişini, çektikleri zulmü, yaşadıkları ihaneti anlatıyor. İnsanların bu kadar kötü olmaması gerektiğini anlatıyor. Ayrıca eğitim sahibi olmanın, bilinçli bir insan olmanın neden önemli olduğunu da anlatıyor. Okurken Bekir, Enver, Sabri, Remzi, Seyd-Ali gibi hissetmemek elde değil, duygular ve düşünceler öylesine anlatılmış ki. Göç üzerine, sürgün üzerine, çile üzerine bir çok başarılı eser yazılmıştır, doğrudur. Ancak Cengiz Dağcı gibi yazan olduğunu pek sanmıyorum. Bitirmek çok zordu, çünkü bir yerden sonra nasıl bir ihanetin, nasıl bir zulmün karşıma çıkacağını düşünmek istemiyordum. Keşke Cengiz Dağcı ile daha önceden tanışmış olsaydık.