Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortaçağın Günbatımı

Johan Huizinga

Ortaçağın Günbatımı Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağın Günbatımı sözleri ve alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı kitap alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şövalyece peşin yargı, çoğu zaman şeref meselesi yüzünden çözümün gecikmesine veya aceleye getirilmesine, imkanların kaybedilmesine ve menfaatin ihmal edilmesine yol açıyordu. Kahramanca yaşam görüntüsünü sürdürmek için stratejik çıkarlar sık sık feda ediliyordu.
Sayfa 113Kitabı okudu
ortaçağın kapanışında şövalyece fikirlerin siyaset ve savaş üzerindeki etkisini iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Acaba şövalyelik kuralları saraylarda ve savaş meclislerinde hesaba katılıyor muydu? Bazen yasalar şövalyece bakış açısından mı ilham alıyordu? Buna ne şüphe. Şövalyelik fikri ortaçağ siyasetini genelde kötüye götürmüştür. Ortaçağda şövalyelik bir yandan tıpkı günümüzdeki milliyetçilik ve ırkçılık gibi trajik siyasal hataların büyük bir kaynağıydı; diğer yandansa, iyi hesaplanmış çıkarları cömertçe özlemlerin kılıfı altında gizliyordu. Fransa'nın yapabileceği en büyük hata, yarı bağımsız bir Burgonya dükalığını kurmaktı ve bunun ardında da açıkça beyan edilmiş şövalyece bir sebep vardı: Şövalyece bir ahmaklıktan mustarip olan Kral John, Poitiers çarpışmasında gösterdiği cesaretten ötürü oğlunu eşsiz bir cömertlikle ödüllendirmek istiyordu. 1419'dan sonra Burgonya düklerinin inatçı Fransa karşıtlığı, dükalığın çıkarları gereği olsa bile, Montereau cinayetinin ibretlik intikamını alma vazifesi olarak değerlendirilip o çağın insanlarının gözünde haklı çıkarılmıştır. Burgonya saray edebiyatı tüm bu siyasal meselelerde şövalyelik ruhunun suretini canlı tutar. Jean'a takılan "Korkusuz," Birinci Philip'e takılan "Cesur" ve İkinci Philip'e takılan "Kaçmaz" -sonradan bunun yerini İyi Yürekli almıştır- gibi lakaplar, hükümdarı şövalyece bir romans çerçevesinin içine yerleştirmek için tasarlanmış icatlardı
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Şövalyelik kavramının temelinde yatan ve turnuvalarda apaçık ifade edilen çilecilik ile erotizm karışımını yeminlerde buluyoruz. La Tour Landry Şövalyesi'nin kızlan için yazdığı ilgi çekici öğütler kitabında gençliğinde Poitou'da faaliyet göstermiş, kızlı erkekli ve soylu aşıklardan oluşan bir tarikattan söz eder. Bu aşıklar kendilerine Galois ve Galoises adlarını veriyorlardı ve "çok vahşi bir kurallar silsilesine" sahiptiler. Yazlan kalın giyecekler, içi kürk kaplı manto ve başlıklar giyer, ocakta ateş yakarlardı; kış gelinceyse sadece kürksüz sade bir entari giymelerine izin verilirdi, ne manto, ne şapka, ne de eldiven. Ortalığı buz kesse bile şömineyi yeşil dallarla örter ve sadece çok ince yatak giysileri giyerlerdi. Bu koşullarda üyelerinin çoğunun soğuktan donarak ölmüş olmasına şaşmamak gerekir. Bir Galoise'ın kocası çatısının altına aldığı bir Galois'e evini ve kansını bırakmak zorundadır, aksi takdirde şerefsiz sayılır. Burada aşkı çilekeşlik heyecanıyla yüceltme arzusuna rastladığımız çok ilkel bir adet söz konusudur. Yazar bu garip sapkınlığı abartmış olsa da yazdıkları büsbütün uydurma değildir.
Sayfa 103Kitabı okudu
Şövalye tarikatı kavramının özü tam anlamıyla şövalye yeminlerinde ortaya çıkar. Her tarikatta yemin vardır ama şövalyelik yemini tarikat dışında da zaman zaman bireysel şekilde varlığını sürdürür. Şövalyeliğin köklerinin ilkel uygarlığa dayandığını gösteren barbarlık karakteri burada kendini gösterir. Nitekim Mahabharata'nın Hindistan'ı, kadim Filistin ve sagalann İzlanda'sı arasında paralelliklere rastlıyoruz.
Sayfa 102Kitabı okudu
Ortaçağın savaşı andıran sporlan çok daha basit ve doğal olmalan hasebiyle Yunan atletizminden ve modern sporlardan aynlır. Şeref, gurur, aşk ve sanat, rekabete ilave itici güç katar. Kahramanca hayaller ve ihtişamlı dekorla yürütülen bu turnuvalar edebiyatın tatmin edemeyeceği kadar şiddetli romantik ihtiyaçlan ifade etmeye yanyordu. Saray hayatının veya askeri kariyerin gerçekleri insanların kalbinde yer edinen kahramanlık ve aşk hayalleri için fazla imkan sunmuyordu. O yüzden bu duyguların sahnelenmesi gerekiyordu. Dolayısıyla turnuva sahnesi aslında romansın sahnesiydi; yani bir masal fantezisinin, saray aşkının duygusallığıyla pekiştirildiği Arthur'un hayal dünyasıydı.
Edebiyat o çağın romantik tahayyülünün neredeyse tatmin edilmez ihtiyaçlannı karşılamaya yetmiyordu. Daha faal bir ifade biçimine ihtiyaç vardı. Drama sanatı bu ihtiyacı karşılayabilirdi, ama kelimenin gerçek anlamıyla ortaçağ draması aşk meselelerine istisna gözüyle bakıyordu; onun ana konusu kutsal konulardı. Bununla birlikte başka bir temsil türü de söz konusuydu; öncelikle asil sporlar, turnuvalar ve dövüşler. Spor müsabakalan her zaman ve her yerde güçlü bir dramatik unsurla birlikte erotik unsur da taşır. Ortaçağ turnuvalannda bu iki unsur öylesine baskındır ki, turnuvanın romantik anlamı onun bir güç ve cesaret müsabakası olma niteliğine galebe çalmıştır. Sonraki çağın drama sahnesi süslü dekorlar, şatafatlı sahneye kpyuşlar, şiirsel düşler ve duygulanımla doludur.
Reklam
Ortaçağ şövalyeliğine benzeyen bir askeri hayat anlayışına neredeyse her yerde, özellikle de Mahabharata dönemi Hindistan'ında ve Japonya'da rastlanılmaktadır. Savaşçı aristokrasiler erkekçe mükemmelliğin ideal formuna ihtiyaç duyar. Yunanlıların kalokagathia [sağlam karakterli) deyişinde ifadesini bulan saf ve güzel yaşam ortaçağda şövalyeliğin doğmasını sağlamıştır. Birkaç asır boyunca bu ideal hem bir enerji kaynağı hem de bütün o şiddet ve bencillik dünyasını örten bir kılıf olarak varlığını sürdürmüştür.
Seküler yaşamın yüce bir biçimi olarak şövalyelik kavramı etik bir ideal suretine bürünen bir estetik ideal diye tanımlanabilir. Kahramanca hayaller ve romantik duygusallık onun temelini oluşturur. Ancak ortaçağ düşüncesi soylu yaşamın dinden bağımsız ideal biçimlerine izin vermiyordu. Bu nedenle dindarlık ve erdem şövalyece yaşamın özünü oluşturmak zorundaydı. Ne var ki şövalyelik bu etik işlevinden hep yoksun kalacaktır. Dünyevi kökeni onu aşağı çekmiştir. Çünkü şövalyelik fikrinin kaynağı güzelliğe talip olan gururdur ve stilize edilip yüceltilen gurur soylu hayatın kutbu olan şeref kavramının doğmasına yol açmıştır. Şeref duygusu, der Burckhardt, bencillikle vicdanın bu garip kanşımı "birçok kötülükle el ele yürüyebilir ve aşırı yanılgılara gebedir; fakat yine de insanda saf ve soylu kalmış her şey ondan destek alarak yeni güçlerle donanabilir."
Ortaçağ düşüncesi genel olarak Hıristiyan inancına dair kavramlarla doludur. Yine benzer şekilde ve daha dar bir alanda olmak üzere, saray ve kale çevrelerinde yaşayanlar da şövalyelik idealini benimsemiştir. Onlann tüm düşünce sistemine, şövalyeliğin dünyayı idare ettiği fikri sinmiştir. Bu anlayış aşkın alanını bile işgal etmiştir. Nitekim başmelek Mikail'in ilksel kahramanlığı, Jean Molinet tarafından "hiçbir zaman aşılamamış ilk şövalyelik ve kahramanlık örneği" diye göklere çıkanlır. "Yeryüzünün ordusu ve insanın şövalyeliği" başmelekten kaynaklanır ve bundan dolayı da Tann'nın tahtının çevresindeki melekler kümesinin bir taklididir.
Hayatın her yanı dinle o kadar doluydu ki, insanlar manevi olanla dünyevi olan arasındaki aynını her an gözden kaçırma tehlikesi içindeydiler. Bir yandan sıradan hayatın bütün aynntılan kutsallık katına çıkarılırken, diğer yandan kutsal olan her şey gündelik yaşamla harmanlandığı için değerini kaybedip sıradanlaşıyordu. Ortaçağda dinsel düşünce alanıyla dünyevi meşgaleler alanı arasındaki sınır çizgisi neredeyse silinmişti. Piyangolarda zaman zaman günah bağış belgeleri dahi kazanılabiliyordu. Bir hükümdar şehre görkemle girdiğinde, sokak köşelerinde piskoposlann taşıdığı değerli kutsal emanetlerle yüklü sunaklara, pagan tannçalann sözsüz gösterileri ve komik alegoriler eşlik ediyordu.
Sayfa 180Kitabı okudu
218 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.