Osmanlı -Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914)

Şevket Pamuk

Osmanlı -Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914) Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı -Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914) sözleri ve alıntılarını, Osmanlı -Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914) kitap alıntılarını, Osmanlı -Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rumeli’ye göç eden bir diğer unsur da tarikat mensupları şeyhler ve dervişlerdi. Osmanlı Devleti dervişlere ve diğer yoksul göçmenlere toprak ve vergi bağışıklığı sağlayarak onların zaviyeler çevresinde örgütlenmelerini ve yeni köyler kurmalarını özendiriyordu. Bu nüfus hareketleri sayesinde yeni topraklar ekime açılıyor, tarımsal üretim artıyordu. Daha da önemlisi, fethedilen ülkelerde yeni bir toprak düzeni kuruluyor ve böylece Osmanlı egemenliği güçleniyordu.
Sayfa 21 - İletişimKitabı okudu
1690lardan itibaren Osmanlı devleti iç piyasalarda kendi sikkelerinin egemenligini tekrar kurmaya çalıştı ve bunda bir ölçüde başarılı oldu. Osmanlı kuruşunun 1780'lere kadar istikrarını koruduğu söylenebilir. Bu olumlu en önemli nedeni, 18. yüzyılın ortalarındaki barış ortamında Osmanlı maliyesinin temel dengelerini koruyabilmesidir. Ancak III. Selim gelişmenin ve özellikle de II. Mahmud'un Avusturya, Rusya, Yunanistan, Mısır savaşlarıyla ve içerde derin siyasal bunalımlarla dolu saltanatları sırasında, kuruş da tagsişe uğramış ve hızla değer yitirmiştir. II. Mahmud 1808 yılında tahta çıktığında, Osmanlı kuruşunun içinde 5,9 gram gümüş bulunmaktaydı. Daha sonraki otuz yılda, kuruşun içerdiği gümüş miktarı kimi zaman hızlı, kimi zaman da yavaş bir biçimde azaldı. Osmanlı para biriminin gümüş içeriği 1831-32 yılında 0,5 gram ile en düşük düzeyine indikten sonra 1844 yılında da 1 grama çıktı. Böylece, 1808 ile 1844 yılları arasında kuruş, gümüş içeriğinin yüzde 83'ünü kaybetmiş oldu.
Sayfa 171 - İletişimKitabı okudu
Reklam
Bir diğer tür hata da arşiv belgelerinin büyük bir bölümünün başkentin ekonomisine ilişkin kanıtlar sunmasından kaynaklanmaktadır. Bu kanıtlar pek çok tarihçiyi benzeri müdahalelerin diğer kentlerde de uygulandığı sonucuna götürmüştür. Oysa, İstanbul hem büyüklüğü hem de siyasi önemi açısından çok istisnai bir konumdaydı. Yarım milyona yaklaşan nüfusuyla 16. yüzyılda Avrupa ve Batı Asya’nın en büyük kentiydi. Diğer büyük ve tüketici kentlerde görüldüğü gibi, devletin İktisadî öncelikleri içinde büyük bir ağırlığı vardı. Buna karşılık, merkezî devlet diğer kentlerin iaşesine daha az önem vermekteydi. Bu kentlere merkezden atanan yöneticiler de lonca örgütü, tüccarlar, mültezimler, sarraflar gibi yerel olarak güçlü olan kesimlerle işbirliğine çok daha yatkındılar. Bu nedenlerle, İstanbul’daki devlet müdahaleciliğine bakarak, diğer kentlerdeki uygulamalar hakkında sonuçlara varmak doğru olmaz.
Sayfa 91 - İletişimKitabı okudu
16. yüzyılda Avrupa ekonomisinin coğrafi sınırları hızla genişleyerek dünyaya yayıldı. Gemi yapım tekniği ve okyanus gemiciliğindeki önemli ilerlemeler sayesinde, Portekizliler ve İspanyollar denizaşırı keşiflerde büyük başarılar kazandılar. Amerika kıtasının keşfi ve Afrika’nın güneyinden dolaşılarak Hindistan yolunun bulunması, önce Atlantik kıyısındaki bu iki ülke, daha sonra da Hollanda, İngiltere ve diğerleri için yeni olanaklar yarattı. Yeni Dünya’nın keşfiyle birlikte, Peru ve Meksika toplumlarının yüzyıllar boyunca biriktirdikleri altın ve gümüş yağmalanmaya ve Avrupa’ya aktarılmaya başlandı. Daha sonraları Yeni Dünya'daki madenlerin devreye sokulmasıyla Avrupa’ya altın ve gümüş akımı sürdürüldü. Ancak, bu değerli madenlerin önemli bir bölümü Avrupa’da kalmadı; Avrupa’dan Asya'ya aktarıldı, Avrupa’nın Hindistan’dan ithal ettiği baharat, ipekli kumaşlar ve değerli taşlar Amerika’dan gelen altın ve gümüşle ödendi.
Sayfa 103 - İletişimKitabı okudu
Osmanlı hukuku tarımsal üreticileri reaya sınıfına dahil olarak kabul ediyordu. Kanunlarda reayanın sınıfsal konumu “raiyyet oğlu raiyyetıir" biçiminde tanımlanıyordu. Reayanın askerî sınıfa geçişi ancak istisnai durumlarda mümkün oluyordu. Raiyyetin çoğulu olan reayanın sözcük anlamı, güdülen, yönetilen kimselerdir. Yalnızca Osmanlı tarımının değil aynı zamanda Osmanlı ekonomisinin de en küçük ama en temel birimini oluşturan hane işletmelerine de raiyyet çiftliği adı verilmekteydi.
Sayfa 40 - İletişimKitabı okudu
Maliye, devletin gelir ve giderleriyle bunlar arasındaki dengeleri yansıtan ve devlete ait bir alandır. Mâliyenin güçlü olması, devlet gelirlerinin giderleri karşılaması anlamına gelmektedir. Malî bunalım denilince de devlet gelirlerinin giderlerin gerisinde kalması, bütçenin açık vermesi kastediliyor. Ekonomi ise üretim, tüketim, değişim, bölüşüm ve birikim gibi temel faaliyetlerin yer aldığı ve esas olarak topluma ait bir alandır. Osmanlı örneğinde olduğu gibi, devlet de bu alana girebilir ve ekonomiye müdahale edebilir. Ancak devletin tüm çabalarına karşın, ekonomi kendi yasalarına göre işlemektedir.
Sayfa 35 - İletişimKitabı okudu
Reklam
II. Mehmed, örfi hukuk çerçevesinde kanun ya da yasaknameler düzenleyen ilk padişah olarak da bilinmektedir. Bu merkeziyetçi uygulamaların en önemlilerinden biri de, taşrada özel mülklere veya vakıflara dönüştürülmüş pek çok toprağın müsadere edilerek devlet mülkiyetine geçirilmesi olmuştur. Bir vakanüvise inanacak olursak , bu dönem de 20.000'e yakın işletme müsadere yoluyla devlet denetimine alınarak tımarlara bölündü ve sipahilere dağıtıldı.
Sayfa 23 - İletişimKitabı okudu
14. yüzyılın İktisadî bunalım koşullarında feodal beylerin baskıyı arttırması üzerine, serflerin bir bölümünün çareyi kentlere göç etmekte bulduklarını belirtmiştik. Kırsal alanlarda kalan serfler ise beylerin artan talepleri karşısında direnmeye ve mücadele etmeye başladılar. 14. yüzyıl Batı Avrupa tarihinde önemli bir yeri olan köylü ayaklanmaları işte bu direnimi yansıtıyor.
Sayfa 101 - İletişimKitabı okudu
Kâğıt paranın pek kısa geçmişi
Kâğıt para kullanımının başlaması, hem teknolojik açıdan hem de merkezî devletlerin gücü ve merkezî devletlere duyulan güven açısından, belirli bir aşamayı yansıtır. 19. yüzyıla gelinceye kadar İngiltere, Fransa, Hollanda gibi dünyanın en gelişmiş ekonomilerinde bile kâğıt para kullanılmıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nda da kâğıt para kullanımı 19. yüzyılda başlamış ve ancak 20. yüzyılda yaygınlık kazanmıştır.
20. yüzyılın önde gelen tarihçilerinden Fernand Braudel bu gerekliliği “Eğer kuram yoksa tarih de yoktur” diyerek özetliyor.
Sayfa 14 - İletişimKitabı okudu
79 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.