Teoman Duralı Kitabı

Öyle Geçer ki Zaman

Ş. Teoman Duralı

Öyle Geçer ki Zaman Gönderileri

Öyle Geçer ki Zaman kitaplarını, Öyle Geçer ki Zaman sözleri ve alıntılarını, Öyle Geçer ki Zaman yazarlarını, Öyle Geçer ki Zaman yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kadir gecesi, Kurban ve Ramazan bayramları gibi dinî ritüeller nasıl geçerdi? Cumhuriyetin ilk yıllarıyla kıyaslanması açısından... Memur takımı içinde dinî duyarlılık yoktu. Neredeyse oruç tutan, namaz kılan hiç adam görmedim. Türkiye son on yılda bir tektonik devrim geçirdi diyebilirim. Günümüzde istisnâsız hemen hemen herkes dine intisâb etmiş görüntüsünde. Bayramlar dünyevî bir hava içinde kutlanırdı. Hiç unutmam, bayram ziyaretlerinde kahvenin yanında likör ikrâm edilirdi. Bayramlar, köylerde çok güzel geçerdi. Bayram namazına gidilirken beni de götürürlerdi ve çıkışta herkes biribirine sarılır, küçükler büyüklerin ellerinden öper, yaşıtlar birbirleriyle bayramlaşırlardı. Bunun yanında kandiller sönük geçerdi. Millî ve dinî bayramlar arasında bir rekâbet vardı. Cumhuriyet bayramları 29 ekim, 23 nisan, 19 mayıs falan büyük tantanalarla memur takımı tarafından kutlanırdı. Halk soğuk bakardı, bu gidişi benimsemezdi bir türlü. Bu çok belirgindi. Babam “bu halk dünyanın en sağlam, en düzgün, en mükemmel insanıdır. Gelgörki okumağa başlasın bitiyor, mahvoluyor; okutmayacaksın” derdi. Eğitimle birlikte o kültür yokediliyor diyemi? Çünkü Avrupadan gelen bir havadır, 0 bütün eğitim-öğretim olayı bozuyor halkı. Bu, gözle görülecek derecede ortada olan bir şeydir.
Gençlik ve çocukluk dönemlerinizde Ankarada daha çok seküler bir hayat sürdürülüyordu herhâlde. Türkiyede belli şehirler, meselâ Ankara, Istanbul, Zonguldak, Sinop, Samsun son derece sekülerdi. Trabzon arada bir yerde. Rize Trabzondan, Giresun da Ordudan daha dindardı. Son derece dinin baskın olduğu bölge batı Anadoluydu. Manisa, Afyon, Aydın, Denizli, Antalya, Çanakkalenin iç kesimleri ve Bursa bayağı muhâfazakâr yörelerdi. Bunca sert tedbir alınmasına rağmen tam tesettürlü, ağır tesettürlü, baştan ayağa karaçarşaf altındaki kadınlara burada rastlardınız. Gelişmelere en açık görünen orta Anadoluydu. Nevşehir, Kırşehir taraflarında hatırısayılır bir Bektaşî nüfus vardı. Konya da ağır Müslümandı, Orta Anadoludan farklı bir yapıya sâhipti. Ankara o hafif tertipler arasındaydı. Büyük ihtimâlle Mustafa Kemâl’in orayı başşehir seçmesinin sebebi de bundandı. Erzurum, Van, Urfa, Batman ile Siirt de dindardı; Diyarbakır, Mardin pek öyle değildi. Bu Kürtlerlemi ilgili? Tam bir şey söyleyemesem de, Kürtler çok sıkı, salt Müslümandı. Türklük, Türkcülük veya Kürtcülük gibi ükirler varmıydı, bilmiyorum, en azından ben, bunlarla rastlaşmadım. Büyüklerime kulak misâfıri olduğumda şunu gördüm: Şeyh Said ve Dersim başkaldırmaları da Kürtcü değildi.
Reklam
1950li yıllar, oraya gittiğimiz vakıt, eski Almanyanın bir devamı gibiydi. 1945te savaş bittikten sonra 1948e değin süren Nazisizleştirme hareketi yürütülüyor. Bütün halk kademelerine, Almanlığın ne kadar kötü olduğu telkin ediliyor. Nazilik ile Almanlık neredeyse özdeşleştiriliyor. Hareketi yürütenler savaş galibi İngilizamerikalılar. Bizdeki benzeri de, 1920lerin başlarında ortaya çıkan İslâmsızlaştırma hareketidir. Okul yoluyla da veriliyordu bunlar. Bizde özel derslerde, oturumlarda değilse de okullarda, bütün çocukluğum boyunca Osmanlının aleyhinde atılıp tutuluyordu; yayımlar da öyleydi. Tarih, yurtdaşlık dersleri meselâ. Sürekli pislik atılıyordu. Duraklama devri, yânî Onyedinci yüzyıldan sonrası tu kaka. Hele hele son dönemler. Orada nasıl Hitler aleyhdarlığı yürütülüyorsa, burada da Abdülhamid aleyhdarlığı. Abdülhamid’i hep şeytan, kızılsultan şeklinde öğrendik; öyle tanıtılıyordu. Lisedeydim herhâlde, ilk defa Necip Fazıl’ın bir konuşmasında Abdulhamit’le ilgili öğücü sözler dinlediğimde beynimden vurulmuşa döndüm.
Babam dinin edep kısmını bütünüyle yerine getiren bir adamdı. Ödevlerini sektirmeden takib eder, uygulardı. Sadakatta da eksiği olmamıştır. İbâdet kısmına rastlamadım, yânî kendisini namazda falan görmedim. Şu da var, Osmanlıda yetiştiğinden, muâmelâtı mükemmel bilirdi. Rahatlıkla cuma yahut cenaze namazı kıldırabilirdi. Gelgörki bunu ifâde veya izhâr etmez, edenlere de kızardı, onlara tepkiliydi. Meselâ büyükbabam hukukcuydu, hâkimdi, savcıydı; fakat her şeyden önce bütün vecheleriyle dinibütün bir adamdı. Dinadamlığı diye bir şey yoktu Osmanlıda, her okumuş kişi dini hemen hemen bütün vecheleriyle bilirdi.
Bir gün Çatalağzında, ilkokul birinci sınıftaydım. Annem okuldan eve geldi. Başöğretmen ak saçlı bir beğefendiydi. Anneme dert yanmış. 0 da söylediklerini babama anlatıyor: “Bu çocukları biz altı, yedi saat burada tutuyoruz; eğitiyoruz. Eve gidiyorlar, verdiğimizin tersini görüyorlar ve ertesi sabah yine tedrisâta sıfırdan başlıyoruz.” Bu aslında Cumhuriyet Türkiyesinin bir teşrihidir. Bu, “evlerine gittiklerinde yeniden o ilkel, o pis, aşağılık dünyanın, dairenin içine giriyorlar; buraya geldiklerinde yeniden onlara medeniyeti gösteriyoruz, anlatmağa çalışıyoruz” demektir. Babamın konuyla ilgili yargısı da “Cumhuriyetle getirilenler yerleşmeyecek, oturmayacaktır”di. Zâten Cumhuriyetin memuru, halka düşmandı. Ben bunu yaşayıp görüp tecrübe ettim. Müdhiş bir kırılma, ikilik, tıp diliyle söylersek bir şizoid durum var. Zamanla azalsa da, o günlerde çok şiddetliydi. Bir gün yine ağabeğimin arkadaşlarıyla otururken bu anımı anlattım. Arkadaşlarından biri, “Ruslar bunu çocukları ailelerinden ayırarak hâllettiler” dedi. “Çocukları yurtlarda toplayıp aileleriyle bağlantılarını kesmiş, yeni bir insan, Sovyetadamı (homo sovieticus) yetiştirmişlerdir. Gerçi bu da sonuç vermedi. Sovyetler yıkıldıktan sonra Rus halkı hızla Sovyet öncesi döneme döndü.
"İslam, Türkün astarı haline gelmiştir. Islamdan Türklüğü ayırdığınızda Türklük sönüyor. Din su, ekmek gibi bir ihtiyaçtır. İnanırsınız, inanmazsınız o size kalmış; fakat bir toplumsal ihtiyaç maddesidir.."
Reklam
"Kültürümüzün yüzde doksanı Müslümanlıktan geliyor. Dil büyük ölçüde İslamileşmiştir. İçinden İslamı aldığınız vakıt geriye bir şey kalmıyor.."
İki yüzyıla yakın Batı karşısında hep kaybediyor ve dolayısıyla Batı idealine dönüyor. Dediğiniz doğru. Tanzimattan îtibâren başlayan bir soysuzlaşma var ve onun tepe noktasını devrimler teşkil etmiştir. Osmanlının ne olursa olsun elinden düşürmediği bir ülkü vardı, o da Müslümanlıktı. Bu, Cumhuriyetin ilk seçkin tabakasında çok zayıflar, toz hâline gelir. Bu dinlemi ilgili, bir kültürsüzleşmemi? İkisi biribirine son derece bağlı olaylar. Daha önce ifâde ettim, kültürümüzün yüzde doksanı Müslümanlıktan geliyor. İslâmın dışından İç Asyadan getirdiğimiz, dıkkata alınmayacak derecede az unsur var. Birkaç halk oyunu varsa vardır. Dil büyük ölçüde İslâmîleşmiştir. İçinden İslâmı aldığınız vakıt geriye bir şey kalmıyor. Hepsi aynı sıyâsî ideolojiyemi sâhipti? Hepsi aynı fikirde değildi tabii; fakat ortak, asgarî müşterek zemin Mustafa Kemâl’in getirdiği nizâm ve o devrimlerin estirdiği hava. Bunlara uymayanlar, dışlanıyorlardı. Tanrı Mustafa Kemâl ise, onun yolundan gitmeyenler, küfür hâlindedir anlayışı hâkimdi. Bunu çok genç yaşta görmeğe başladım. Beni buna iten neydi, kimdi, bunun açık bir cevabını veremiyorum. Babam çok eleştirici bir adamdı. Devrimleri ve Mustafa Kemâl’i sık eleştirdiğini hatırlıyorum; yine de mutlak bir secde anlamında değilse de, hep sarsılmaz bir dayanaktı. Eleştiriler “gözünün üstünde kaşı var” tarzındaydı. Kimi aşırılıklardan şikâyet edilir, sofrada zaman zaman ahlâkî yönü tebârüz ettirilirdi. Orada da biraz ileri gidilirse dayım masaya yumruğunu vurur, uyarırdı.
"Kelimeyişehâdet yeliyle yelken açıyorum zamansız- mekânsız âleme Heyhât öyle geçer ki zaman Seni unutmağa var mı imkân.."
evin büyüğü babamın dayısı, büyükbabamla yakın arkadaş. bacısını bu adama uygun görüyor ve onunla evlendirmeği kararlaştırıyor. büyükbabam da kabul ediyor. babannem de evlendiği güne değin kocasını görmemiş. ilk defa karşılaştığında, dehşete kapılıyor. kendinden çok yaşlı çünkü. babannem anneme "ömrümüzde bir defa olsun münakaşa, kavga gürültü olmadı. evlendiğim gün "bu adamla nasıl bir ömür geçiririm" diye düşünürken onu öylesine sevdim ki, anlatılır gibi değil; bu adam hayatımda bana bir kere kötülük etti, o da ölmekle" demiş.
932 öğeden 921 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.