Kırmızı ve Siyah'ın ardından Parma Manastırı ile Stendhal okumalarımı noktalamış bulunuyorum. Peki bu kitap hakkında ne söyleyebilirim.. İnanın o kadar çok entrika, aşk, karşılıksız aşk, aldatma, ihanet, siyasi komplo, firar vs gibi olay var ki bi noktadan sonra gınâ geliyor.. Tam herşey düzeldi-düzelecek derken kahramanların aptallığı, sorumsuzluğu hadiseleri başka bir yöne sürüklüyor. "Ekşın"ı bol bi olay örgüsü var anlayacağınız.. Yeşilçam filmi tadında biten ve hayli aceleye getirilmiş melodramik final sahnesi ise tam bir hayal kırıklığı..
Stendhal, detaycı bi anlatıcı.. Büyük bir iştahla, üstelik kendi yarattığı kahramanlarının dedikodusunu bıktırana kadar yapıyor. Besbelli ki bundan büyük bir haz duyuyor. Sonunda ana kahramanları öldürmeseymiş inanın kendini durduramaz ve romanı bitiremezmiş..
Stendhal'a göre ana kahraman Fabrizio Del Dongo.. Bana göre Düşes (Gina).. Dünya edebiyatında görülüp görülebilecek en zeki en muhteşem kadın karakter olduğunu söylesem mübalağa yapmış olmam..
Kırmızı ve Siyah'ta olduğu gibi Parma Manastırında da ana karakterin tutkulu yüreğinin senfonize ettiği inceden inceye bir Napolyon güzellemesi var.. Prensciklerin hüküm sürdüğü Saraycıklar etrafında dönen entrikalar ve siyasi hava ise kitabı çağdaş bir siyasi roman nitelemesine büründürüyor.
Son olarak Tolstoy, Parma Manastırı hakkında şunu demiş; "Stendhal bana savaşı anlatmayı öğretti. Parma Manastırı'nda Waterloo Savaşı'nı defalarca okumalısınız." Savaş ve Barış'da harbin dehşetini hissettirdiğimiz o harikulade satırların esin kaynağını da ele vermiş oluyor böylece.
Okuyun, tavsiye ederim