Büyülü gerçekçiliğin atası dedikleri Pedro Paramo’yu okumamak olmazdı, sırf bu açıdan bile okunabilir. Marquez’den Cortazar’a, Borges’ten Fuentes’e kadar birçok yazara öncü olmuş bir kitap nihayetinde.
Juan Preciado isimli kahramınımız ölüm döşeğindeki annesinin vasiyeti üzerine, babası Pedro Paramoy’u bulmak için yola çıkar. Başta bir yolculuk hikayesi gibidir ama olayların seyri –ve hatta zamanı– değişir. İlk başlarda diyalogların kimler arasında geçtiğinin ve zamanının belli olmamasından dolayı kitap zorluyor ama sayfa atladıkça tarzı dolayısıyla da sizi adeta büyülüyor, yani türünün hakkını gerçekten veriyor. En azından bende böyle bir etki yarattı.
Ölümü, ezilmişliği ve dönemin Meksika’sında geçen toplumsal olayları kendine özgün tarzıyla okuyucuya sunuyor Juan Rulfo. Herhangi bir zaman ve olay örgüsüne bağlı kalınmamış. Bu yüzden okuması zor olsa da kesinlikle anlaşılmamak gayesiyle yazılmış bir kitap değil, kendi içindeki düzensizliğinde bir düzen mevcut.
Okuduğum kitaplar arasındaki en özgün ve çarpıcı olanların yanına an itibariyle yazdırmıştır adını. Damağımda bıraktığı o edebi haz hâlâ duruyor.