Pedro Paramo
Juan Preciado, annesinin vasiyeti üzerine hiç tanımadığı babası Pedro Paramo’yu bulmak için Comala isimli bir kasabaya gider. Issız sokaklarda dolaşan, evlerdeki çatlakların arasından fısıldayan, mezarından konuşan ölüler. Gerçekle hayalin, geçmişle bugünün birbirine karıştığı, kimin canlı, kimin ölü olduğunun belli olmadığı bir hikaye.
Juan, eser boyunca babasının acı çektirdiğin insanların yakarışlarını dinler. Babası, tahmin edilenin aksine kötülük temsili bir insandır, tüm hayatı boyunca da sayısız insana kötülüğü dokunmuştur.
Arka planda 20. Yüzyıl başlarında Meksika’sının feodal yapısına, siyasi sorunlarına, halk ayaklanmalarına değinse de bence bu biraz geri planda kalmıştı.
Yazarın, Pedro Paramo karakterinde hiç fikir beyan etmeden, yanlı cümleler kurmadan “kötülüğün” resmini çok iyi çizebildiğini düşünüyorum. Birkaç farklı karakter üzerinden baba-oğul ilişkilerini de ele almış. Babasının zorbalığının arkasına sığınarak her şeyi ve herkesi kendine hak gören Miguel, terk edilip aranıp sorulmamış olan Juan ve farklı annelere sahip olan, ama asla bir babaya sahip olamamış, kabul görmemiş birçok çocuk. Karakterin ölümü bile bu oğullardan birinin elinden olacaktır.
Ve belki de beni en çok etkileyen yönü; bu kadar kötü olan bir insanın Susanna’ya olan sonsuz aşkı.
Kalbi kötülük dolu olan insanların “güzel” sevebileceğini hiçbir zaman düşünmemişimdir. Bu fikrim hala değişmiş değil ama böyle bir karakter, fikrime inancımı bir parça da olsa sorgulamama neden oldu.