Sayfa Sayısına Göre Popular Science Türkiye - Sayı 81 Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Popular Science Türkiye - Sayı 81 sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Popular Science Türkiye - Sayı 81 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bazı kişiler Mars’a araç yollamak için bu kadar çaba sarf etmeyi
anlamsız buluyor. Onlara göre örneğin henüz Dünya’nın çekirdeği hakkında bu kadar az şey bilirken başka gezegenlerle uğraşmak anlamsız.
VOYAGER2 SINIRLARI AŞTI, YILDIZLARARASI BÖLGEYE ADIM ATTI.
NASA'nın 1977'de fırlatılan Voyager uzay araçlarından Voyager2, Günes Sistemi'ni asmak üzere ve simdiden yıldızlararası bölgeye adım atmıs oldu.
Yaklaşık 41 yıllık uzay yolculuğu macerasının ardından, kendısınden 6 yıl önce bunu basaran Voyager1'i takiben buraya ulaşabilen ikinci araç o.
Aslında amacı Jüpiter ve Satürn'den görüntü elde edip Dünya'ya yollamaktı ama nükleer güçle çalıştığı için, görevi sona erınce yolculuğuna devam edeceği biliniyordu.
Artık üstündeki kameralar kapalı.Yani görsel veri iletebilecek durumda değil. Fakat üzerinde taşıdığı meşhur altın plakta
gezegenımıze ve buradakı yasama dair değerli bilgiler mevcut. Bize veri yollayamasa da belki bu bilgileri ulaştırabileceği baska canIılar, bu amansız yolculuğunun devamında bir gün onu fark edebilir.
YERALTINDAKİ DEV BİYOSFER
Karbonun gezegenimizdeki rolünün daha iyi anlaşılması için kurulan küresel ölçekli arastırma merkezi Deep Carbon Observatory (Derin Karbon Gözlemi) arastırmacıları yeraltındaki tuhaf türleri ortaya çıkarmaya çalısıyor.
Karanlıkta gizlenen bu ekosistemin, yüzeyin hemen altında baslayıp gezegenimizin çekirdeğine kadar uzandığını belirtelim. Hiç günes görmüyor olması bir tarafa, burada, derinlere inildikçe korkunç bir basınç da mevcut. Ancak yaşam için hiç de elverisli olmayan bu zorlu kosullarda bile şaşırtıcı bir canlı çeşitliliği olduğu görüldü. Üstelik bunlar dünyanın en eski mikroorganizmaları.
Henüz keşfedilmemiş milyonlarca türe ev sahipliği yapan yeraltının karanlık dünyası, Dünya’nın olusumundan bu yana varlığını koruyor.ÇesitliIiği ve tahmin edilen biyokütle miktarı öyle fazla ki yer üstündeki yaşamın toplam biyokütlesini geride bırakıyor. Ve bunların bazıları, örneğin Geogemma barossii gibi 120 santigrat derece sıcaklığa sahip ortamlarda bile yaşayabilen türler. Yani suyun kaynama noktasının üstündeki bir sıcaklıkta, hidrotermal bacaların yakınındaki sularda hayatta kalabiliyor.
UZAY YOLCULUĞUNA BİLE DAYANABİLEN KAHRAMAN HÜCRELERİMİZ
Dünya üzerinde yürümeye alısmısken uzaydaki farklı ve zorlayıcı kosullara adapte olmak pek de kolay olmuyor. Bu değişim insan vücudunu farklı çalışmaya zorladığından kimi zaman zarar da verebilir.
Yeni bir arastırma, mikro yerçekiminden bile etkilenmediği anlasılan bir hücre türüne sahip olduğumuzu ortaya koydu; bağışıklık sisteminin savaşçılarından B hücreleri.
Uzay İstosyonu'ndaki araştırmacıların kan örnekleri üzerinden yapılan incelemeler, uzayda geçirilen birkaç ayın, B hücrelerini etkileyemediğini gösteriyor. Beyaz kan hücreleri olarak tanıdığımız bu hücreler, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savasında antikor üretiminden sorumlu. Dolayısıyla bu çok iyi bir haber. Çünkü vücudumuzun uzayda da bakteri ve virüslerle savaşabilecek durumda kalabildiğini gösteriyor. Böylece asıların da uzayda işe yarayacakları anlaşılmış oldu.
Sentetik kauçuk içeren cikletleri yutmanızı önermeyiz tabii ama kazara yutacak olursanız da panik yapmayın.
Zira bir ciklet boyutlarında olan her şey
sindirim sistemi tarafından parçalanıp
atılabilir. Midemizdeki diğer besinlere
oranla biraz daha yavaş parçalanıyor
olsalar da en fazla birkaç gün içinde vü-
cuttan atılır.
İnternet kullanımının artması sonucunda öyle yoğun miktorda bilgiye maruz kalıyoruz ki bunların hangisinin doğru, hangisinin yanlıs olduğunu öğrenmek bile vakit olan bir mesele haline geldi. Özellikle de insan vücudu ve sağlığı konusunda ortalıkta dolasan yanlış bilgileri hafızalardan silip yerine doğrusunu koymak son derece önemli.
Bu yüzden
Evet, genetikçiler hiç üşenmeyip bu konuda birden fazla araştırmaya imza
attı ve görünen o ki bu, kalıtımsal olarak
aktarılan bir beceri değil. Hatta araştırmaların sonucu, sonradan geliştirilen bir yetenek olduğunu işaret ediyor