Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam

Kadir Cangızbay

Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam Gönderileri

Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam kitaplarını, Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam sözleri ve alıntılarını, Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam yazarlarını, Post-Modern Pre-Modern'i Öpüyor: Siyasal İslam yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Laiklik, 'Aydınlanma'nın en büyük ve en şerefli kazanımı: Tanrı'nın gerçekten var olup olmamasından bağımsız olarak, insanın 'insan-üstü/insan karşısında aşkın olana karşı rüşt ispatı. Aydınlanma, Tanrı'nın var olup olmadığıyla uğraşmaz; var olsa bile ona tabiî, bu arada başka hiç bir şey/kimse karşısında da- kulluğu kabul etmediğini haykırır. Aydınlanma bağlamında Tanrı'nın varlığı/yokluğu artık ontolojik değil, etik bir meseledir; hatta 'iş' şuraya kadar götürülür. "Ey Tanrı, eğer varsan -ki, kainattaki nizama bakılırsa bana varsın gibi geliyor-, tanımın gereği kadir-i mutlak da olduğuna göre, bir tek insanı bile kör veya sağır/dilsiz olarak yaratmışsan, yanına geldiğimde mutlaka bu konuyu açacağım, yani hesap soracağım". Gerçekten de Aydınlanma 'filozoflarının çoğu, kesinlikle tanrı-tanımaz değil, deisttirler; yani, dedikleri "Tanrı muhtemelen var; ama, kesinlikle bizim kilisenin papazının anlattığı gibi bir şey değil". Buradaki etik atılımın siyasal karşılığı ise, kendileri de aynen bizler gibi insan olup da, biz insanlar üzerinde insan-üstü/aşkın bir varlık adına tahakküm kuran/kurmaya yeltenenleri her türlü meşrûluk temelinden yoksun bırakan 'devletin laikliği' ilkesidir.
Sayfa 161Kitabı okudu
Alaattin Şenel'in 30 sene önce verdiği örnek yeterlidir İnancına göre yaşama özgürlüğü, özgürlük değildir. O zaman inanç dediğin anda kadını köle etmek de inanç özgürlüğüne girer, recm etmek, kapatmak da inanç özgürlüğüne girer. Halbuki in- san kavramına gelmek lazım. O yüzden de Fransa aydınlanması çok önemlidir. Aydınlama'da, 'İnsan'ın rüşt ispatı yönünde isyanı vardır. İnsanüstü merci varsa onu referans addetmeye isyan çığlığıdır. Dinî bilgi, öznesi olmadığı bilgi demektir. Teslimiyet demek olan iman, inanç esasında insanları yargılamak veya düzene sokmaya kalkmak doğrudan doğruya insanlığa küfürdür. Bir şeyin inanç olması, onu kutsal, dokunulmaz veya üstün kılmaz. Ama her şeyden önce insanın türsel olarak yani Yahudi'ydi, Müslüman'dı kadındı, erkekti, zenciydi, beyazdı'nın ötesinde tür olarak tekliğini kabul etmezsen insan hakkı kavramını da kaybetmiş olursun. Çünkü ona göre hak başka, buna göre hak daha başka; böyle maskaralık olmaz. O yüzden de 'inancına göre yaşama özgürlüğü' diye bir özgürlük olamaz. Zira bu, insan kavramının reddiyesidir. Bu durumda, mesela bir Müslüman çıkıp diyebilir ki, kadını recm etmek benim inancıma göre, özgürlüğüm; tabiî Hindu'nun özgürlüğü de yengesini, ölen ağabeyinin cesediyle birlikte yakıp cennete göndermek olmak üzere. Önce insan. O yüzden de 14 Temmuz doğum günümüzdür.
Sayfa 152Kitabı okudu
Reklam
Din ve vicdan hürriyeti benim teslim olma hakkım değil midir? Bu özgürlük değildir. Ama tercih etme hakkın vardır; o kadar.
Sayfa 146Kitabı okudu
Necati Öner, diyor ki "insan hürriyeti, daima ve daima bir şeylere karşı gerçekleşir". İnanç sıfır özgürlüktür. Negatif Özgürlük, onu ben anlamam. Ben Necati Öner'i biliyorum.
Sayfa 146Kitabı okudu
Sevgili Cemil Meriç, ölmeden bir iki sene önce yanılmıyorsam, İslâmcı- bir dergiye verdiği mülakatta "inanmak için, bir kolumu verirdim" diyor. İnanmak, bilgi öznesi, dolayısıyla en geniş anlamıyla özne olmaktan sonsuza kadar istifa etmek, yani, beyin itibariyle tam bir teslimiyet; o yüzden de tam tamına bir haysiyet meselesi; Cemil Hoca'nın kendisine yediremediği de bu. Yukarıda da söyledik, inanç/iman, insanın özne olmaktan vazgeçme hâli; yani, teslimiyet. Ancak, bir de haddini bilip, "bilemem" demek var ve de bilememek insanın öznel tercihi değil, nesnel bir zorunluluk ve de kendi haddini bilme.
Sayfa 146Kitabı okudu
Çocuk istismarcısı Hüseyin Üzmez'in ve pedofil Mursi'nin ahlâkî, fikrî ve siyasî ruh ve kan kardeşleri, okullarda dokuz yaşındaki kız çocukları için baş örtüsünü getirip sapıklıklarını ispatlıyorlar; ama bu arada dövmeyi yasaklarken, dövme yaptırmış/yaptıracak çocukların veya velilerinin dövme için, "bu da bizim dinsel inançlarımızın gereğidir" derlerse ne cevap verecekler? Din, daha önce de söyledik, çeşit çeşit; inancın da doğru ya da yanlışı yok: İnanç, tanımı gereği, zaten insan tarafından doğruluğu da yanlışlığı da ispat edilemez olan bilgi; dolayısıyla hiçbir inanç bir diğerinden ne daha doğru, ne de daha yanlış.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
İnsanlar, bir insan olarak diğer insanların gözünün içine bakarak söylemekten utanç duyacakları bir sürü kural ve koşulu, insan-üstü bir merciin emri, yani dinin gereği olarak va'z etme yolunu tutmuşlardır.
Sayfa 144Kitabı okudu
Serbest, futboldaki 'libero'dur; yani, ipi peşinen salıverilmiş. Eşek, serbest bırakılır; insan ise özgürlüğünü fetheder. Aradaki fark büyük: İnsanların, tutup da akıllarıyla test edemeyecekleri bilgilere sarılmaları özgürlük değil, köleleşmeleridir. Kendi dışından serbest bırakılmak, özgürleşmek demek değildir.
Sayfa 143Kitabı okudu
Felsefi temel meselesine gelince, bu bizde ne arar. Türkiye, en çok yatırım yapılmış ve talebelerini en fazla puanla kabul eden üniversitelerinin yabancı dille öğretim yaptığı(?) bir ülkedir. Siz ister istemez bu üniversitelerde okutulacak kitapları yabancı dilden seçmek zorundasınız: Ciddi mânâda bir tedrisat, yani gerçek anlamda bir 'ders verme' söz konusu değil. Öğretim yabancı (bilinmeyen) bir dilde yapılacak diye tedrisat yapılamadığından, tek çare kitaba yüklenmek. Ama kitabı seçmede ölçüt ne? Kitabın, tedrisatın yapılmasını imkânsız kılan dilde ve sadece/özellikle o yabancı dilde yazılmış/basılmış olması. Bırakın teknik bilimleri, sosyal bilimler ve felsefe bölümünde bile illâki yabancının ve sadece o yabancının yazdığı ve/veya beğenip de kendi diline çevirttiği kitabı okumaktan başka çaremiz yok. Böyle bir yapının isteyerek kurumsallaştırıldığı bir ülkede Türk düşüncesi, Türk felsefesi bir yana Türk dili bile olmaz, kalmaz.
Fransızca'da liseyi bitirene kadar çocuk, eğitim konusudur, eğitilip biçimlendirilecek nesnedir. Elev ve bu kelime 'elevaj (hayvan yetiştirme) ile kökteş, üniversiteye geldiğinde ise artık o bir 'etüdyan'dır, yani etüt eden özne, yetiştirilen, biçimlendirilen değil. Biz hala üniversiteye gelen talebeyi, yetiştirilecek insan olarak görüyorsak, burada düşüncenin yeşerebilmesinden söz etmek mümkün değildir.
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.