Bazı kitapları okuduğumda tek tesellim "Neyse, kötü bir kitabın nasıl olduğunu görmüş oldun, dert etme." oluyor.
Kitabı yarım bırakmamak için epey çaba harcadım. Birkaç kez direkten döndüm.
Ama hakkını da yemeyeyim. Misal, sadece aşk hikayeleri okuyan bir okura, farklı türlere geçiş için bir seçenek olabilir.
Veya 12-18 yaş grubuna okuma alışkanlığı kazanması için hitap edebilir.
Kitabın 50'li sayfalarında, ki sabrımı test etmeye başladığım yerlerdi, yahu bu ilk romanı falan mı yazarın, diye düşünerek araştırdım, dördüncüsüymüş.
İyi olarak niteleyebileceğim tek özelliği vardı; gerilimin yükseldiği son bölümlerdeki bazı sayfalarda(sayıca az) yazarın dilinin ortanın üstüne çıkabilmiş olması.
Her şeyden önce; yazar bir tıp doktoru imiş, kitabın iddialı isminden de umutlanarak teknik bilgilerin güzelce hikayeye yedirildiği bir kurgu olabileceğini düşünmüştüm.
Kitaptaki en teknik ifade 'RNA virüsü' idi. Pardon bir kere de kahraman laboratuvarda 'santrifüj' dedi.
Eğer yazar bu kadar ortalama bir kurguya, merak uyandıramayan hikayeye, duygu geçiremeyen aşk pasajlarına, çevre betimlemelerindeki başarısız dil kullanımına, vasat karakter yaratımlarına kendi teknik bilgisini karmaşık olmayan bir dille ekleyebilmiş olsa kitabın hakkı en kötü 7 veya 8/10 olurdu.
Bir şeyi kabul etmek gerekir. Bu ve benzeri kitaplar çok açık bir şekilde göstermektedir ki bu dünyanın tek bir gerçeği vardır: Pazarlama.
En kötü işleri veya ürünleri bile bir pazarlama gücü ve becerisiyle uluslararası satılan haline getirebilirsiniz. Bu her alanda böyledir.