Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Resimli Cumhuriyet Din Kitabı (Kutulu)

İsmail Kara

Resimli Cumhuriyet Din Kitabı (Kutulu) Sözleri ve Alıntıları

Resimli Cumhuriyet Din Kitabı (Kutulu) sözleri ve alıntılarını, Resimli Cumhuriyet Din Kitabı (Kutulu) kitap alıntılarını, Resimli Cumhuriyet Din Kitabı (Kutulu) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Tıpkı kendimiz gibi geçmiş zaman da bizdeki aksiyle tekevvün (yeniden oluş) halindedir. Kainatımızı nasıl akislerimizle yaratırsak maziyi de düşüncelerimize, duygularımıza ve değer hükümlerimize göre yaratır, değiştiririz.
Sayfa 284 - Ahmet Hamdi TanpınarKitabı okuyor
Cumhuriyet ideolojisi kendine yeni bir yer/yeni bir yol açabilmek için din-tarih-gelenek'i birdiğerini ikame eden unsurlar olarak görmüş, öyle kabul etmiş ve herbir unsura karşı müdahale ve mücadelesini her üçüne karşı olabilecek şekilde birlikte yürütmüştü. Bazen kendince ve dar anlamda yorumladığı dini/İslâmı tarihten, gelenekten tecrit ederek kabul eder gibi söylemler de üretiyordu ama bunlar hem çok sınırlı alanlarda cereyan ediyor hem de zayıf ve naif unsurlar olarak kalıyorlardı. 1940'lı yıllardan itibaren Cumhuriyet ideolojisine bir şekilde tenkitler yöneltmeye başlayan muhafazakâr-milliyetçi-mütedeyyin aydınlar ve basın için de din-tarih-gelenek birlikte işleyen, birdiğerini besleyen mekanizmalar olmuştu. Diyelim ki yeni bir camiyi Osmanlı tarzında yapmak hem dinî hem de tarihî ve geleneksel olana birlikte atıfta bulunuyordu (bugün de bulunuyor). Eski yazıyı, hattı, klasik Türk musikisini, halifeler yahut padişahlar tarihi kitaplarını devreye sokmaya çalışmak da böyle idi. Fetih kutlamaları da tam bunların ortasına düşen bir şeydi; din, tarih, gelenek içiçeydi...
Sayfa 376Kitabı okudu
Reklam
Son on yıllarda Kudüs'ün, Saraybosna'nın, Bağdat'ın, Şam'ın, Halep'in, Beyrut'un, Bingazi'nin, Sana'nın "medeni dünya" ve onların dahili müttefikleri tarafından hoyratça ve intikam alırcasına tahrip edilmesi, haydutlara rahmet okuturcasına yağmalanması, taş taş üstüne bırakmacasına yakılıp yıkılması sadece bir siyasî operasyon, bir işgal hareketi, bir yıldırma ve diz çökertme değil en az onun kadar, belki öncelikli olarak Müslümanca yaşama üslubunu aksettiren "yerli" şehirlerin, mekânların, bize ait tecrübelerin ve asırlara hükmederek gelen işaret taşlarının ortadan kaldırılması, yok edilmesi, görünmez kılınması mânasına geliyor. Mekke ve Medine'nin, İslâmın en kutsal ve mübarek beldelerinin başına gelen akıl almaz yeni düzenlemeler de benzer şeyler. Oralardaki müdahaleler bizdekilere yakın olarak 1950'lerde başladı... Tesadüf mü bu?!
Sayfa 1064Kitabı okudu
Bu meyanda Cumhuriyet ideolojisinin bir ürünü ve iddiası olan "Türk Tarih Tezi"nin konumuz itibariyle öne çıkarılacak taraflarına, iddialarına bir daha bakabiliriz: İslâmın ve Osmanlının paranteze alınması, en yumuşak tabiriyle aşağıya çekilmesi; buna karşılık yeniden tanımlanan "Türk'ün öne çıkarılması, buna bağlı olarak İslâmiyet öncesi Türk tarihinin kurucu ve belirleyici bir öge olarak vurgulanması; yeni Türkiye'nin coğrafya-toprak olarak İslâm dünyasından, büyük bir kısmı düne kadar kendi hakimiyetinde olan, binlerce şehit ve çokça hatıra bıraktığı bölgelerden koparılması; vatan fikrinin Anadolu merkezli bir çerçevede yeniden kurulması, daraltılarak homojenleştirilmesi...
Sayfa 315Kitabı okudu
Türkiye'de karşıtlıkların ideolojik ve slogan düzeyinde taraflara sağladığı rahatlık ve konformizm bir adım ötede fark edilmeyen ve önemsenmeyen gizli bir tür sorumsuzluğa ve neredeyse bir çeşit gayri ahlakiliğe vardığı için kendimize batıracağımız çuvaldızları aramaktan bizi uzaklaştırıyor, meselenin esasına nüfuz etmekten de hepimizi yoksun kılıyor.
Sayfa 1087Kitabı okudu
Mart'ın ortalarıydı ki, şaşkınlık içinde ve kulaklarımıza inanamayarak 3 Mart'ta TBMM'nin hilafeti kaldıran bir kanun çıkardığını öğrendik. Şimdiye kadar yürütülen, Kürdistan'ın volkan gibi kaynadığı propagandası, esasen Kürtlerin dinlerinin En Yüce Makamı'na (hilafete) duydukları batıl saygıya dayanıyordu. Türklerin ayakları altındaki dalı bu şekilde keseceklerine inanmak gerçekten çok güçtü. Tabii ki bu yeni durumu istismar etme fırsatını kaçırmadık. C.J. Edmonds (İngiltere resmi temsilcisi)
Reklam
Bir Türk ferdi, biyolojik bakımdan yirmi, otuz, kırk yaşında olabilir. Fakat ruhi bakımdan o, bin yaşındadır.
Sayfa 310 - Nurettin TopçuKitabı okuyor
Bütün bunların anlamı din anlayışı ve dili itibariyle modern ama siyâsî kültürü ve devletle, padişahla alakalı alışkanlıkları itibariyle olabildiğince geleneksel muhafazakâr; bir başka şekilde söylersek "modern, dindar, itaatkâr" yeni bir nesil yetiştirmeye yönelmek olacaktır. Belgelerde geçen ifadeleriyle söylersek; "tahsil-i ilm ü marifet ve iktisab-ı hüsn-i hulk u terbiyet eden" [b/ilim tahsil eden ve güzel bir ahlâk ve terbiye kazanan], "akâid-i diniye ve âdâb-ı İslâmiyenin takviyesine" [dinî inançların ve İslâm âdâbının kuvvetlenmesinel çalışan, aynı zamanda "ayrı ayrı efkâr ve etvâr ile mütehallik ve muttasıf olmayan" [ayrı ayrı fikirler, tavırlar ve ahlâk taşımayan] yeni bir Osmanlı vatandaşı tipi ve bireyi vücuda getirmek. İç çelişkileri de olan bu zor işin büyük ölçüde başarıldığını söylemek sanıyorum yanlış olmayacaktır. Fakat bu sürecin meyveleri arasında eski siyaset anlayışını ve kültürünü, bu arada hilafet ve saltanat fikrini değiştirip dönüştürecek meşrutiyetçi ve hürriyetçi yeni fikirli Osmanlı aydınları ile padişahı yerinden edecek yeni siyasî teşebbüsler ve arayışlar da bulunacaktır. Yani modern, dindar olmakla beraber itaatkâr tarafı zayıf olan yeni nesiller.
Sayfa 330Kitabı okudu
İslâmla, Osmanlılarla, Müslüman Türklerle, Müslümanlıkla yakından ilgilenmiş Avrupalılar ve Amerikalılar (oryantalistler, politikacılar, gazeteciler) için Türkiye'nin çokpartili hayata geçmesi demek esas itibariyle yeni dönemde İslâm ve Müslümanlık ne olacak, nereye doğru hareket İslâmiyetin edecek demekti. II. Dünya Savaşı sonrasında Türklerin ve tehdit kapasitesi, muvazaalı ve kontrollü de olsa demokrasi ile yükselebilir mi idi? Esas soru buydu...
Sayfa 394Kitabı okudu
Türk usulü laiklik ve Cumhuriyet sistemi böyle işliyor ve bile isteye böyle çalışıyordu. Bir taraftan eğitim kademelerinden geçmiş dindarların Yeni Selefîliğe yakın bir din anlayışına sahip olmalarını elindeki doğrudan dolaylı araçlarla, "dinî" kurumlarla teşvik ve tahrik ediyor, diğer taraftan büyük kalabalıklar için daha "geleneksel" bir dinî damarın devamını sağlamak istikametinde aynı vasıtaları harekete geçiriyordu.
Reklam
Sultan Abdülhamit'in etrafında olan veya yakınında tuttuğu Ebülhüda, Şeyh Zafir gibi Arap asıllı şeyhlerin onun tekke ve tarikatlarla ilişkilerini anlamak ve şerh etmek için yanıltıcı, abartılı ve genellemeci bir tarzda kullanıldığı açıktır. Bu zevatin Arap memleketleri ile siyasî merkez arasındaki, bir kısmı dinî, bazıları tarikat ve tekkelerle alakalı, çoğu siyasî muhtevali ilişkilerde akışkanlığı sağlayıcı, itaati ve sadakati kuvvetlendirici, gerilimleri azaltıcı önemli roller üstlendikleri bilinen bir şeydir. Bu ve benzeri sebeplerle destek ve itibar görmeleri rahatlıkla anlaşılabilir. Fakat payitahtta ve Anadolu'da siyasî ve toplumsal karşılıkları, siyasî etkileri ve tehdit kapasiteleri fazla olmayan bu şeyhlerle münasebeti üzerinden sultanın tarikatlarla ve İslâm tasavvufu ile münasebetlerini ve bu ilişkilerin derinliğini açıklamak hayli problemli ve yetersiz kalacaktır. Çünkü padişahın İstanbul'da ve taşrada asırlardır kök salmış tarikatlarla, tekkelerle ve şeyhlerle olan münasebetleri -ilmiye sınıfıyla olan münasebetlerine benzer şekilde- zayıf, yer yer kopuk, bazen hayli problemli bir manzara arzetmektedir. Sayıları hiç de az olmayan şeyhlerin sürgün edilmesi, bazı tekke ve şeyhlerin göz hapsinde tutulması bu durumun açık göstergeleri olsa gerektir.
Sayfa 333Kitabı okudu
Nurettin Topçu'ya göre millet tarifi
Ona göre millet yalnızca bir ırkın değil, ırkı da "varlık" haline getiren bir tarihin ve coğrafyanın muhassalasıdır. "Ölü bir coğrafya"ya ruh üfleyen, "şuur halini almamış bir tarihi" canlandıran ise "millet olma hamlesi"dir. Milletlerin oluşumuna bakıldığında bu "hamle" mesela Fransızlarda dil ve kültür ocağından, Almanlarda ırk davasından, İngilizlerde ekonomi hırsından alınmış ve üretilmiştir. "Biz [ise] bu kuvvet iradesini, fertte var olmak iradesinin karşılığı olan bu yapıcı aşkı İslâm dininden, onun âleme yayılma idealinden aldık". Bu yorum döneminin, İslâmı merkezden uzaklaştıran, buna karşılık yeterince tarif edilmemiş olsa da coğrafya ve kültür unsurları itibariyle İslâmiyet öncesi Anadolu'suna, Ortaasya'ya atıfta bulunan "Türk" milliyetçilik anlayışlarına ve tarih yorumuna da kökten karşı çıkmaktadır. Ziya Gökalp ve Turancılık, Ege-Sümer-Hitit Anadoluculuğu ve İslâm vurgusu dolaylı olan dar kültür milliyetçiliği tenkitlerinin merkezileştiği alanlardan biri de burasıdır.
Sayfa 311Kitabı okudu
Siyasî yapıdan kurumlara, hukuktan eğitime, dinden dile, ahlâktan gündelik hayata kadar hemen bütün alanlara sirayet eden ve paralel olarak tasfiyeyi gündeme taşıyan "ıslah" ve "tanzim”in birbiriyle irtibatlı iki büyük ayağı var. Bunlardan biri Osmanlı siyasî, hukukî ve malî yapısını, eğitim sistemini modernize etmek, Avrupa ile uyumlu hale getirmek, diğeri de kurucu ve yaşatıcı üst fikir ve inanç olan İslâm dinini, İslâm tarih tecrübesini, kültür ve ahlâkını anlama, yorumlama ve yaşama biçimleri bakımından "tadil ve tashih etmek", değiştirmek, dönüştürmek. Dinî alandaki yenileme/uyarlama (tecdid,ihya, ıslah) meselesi nazik ve hassas bir konu olduğundan ve "dinde reform"u çağrıştıracağı için resmi belgelerde dinî meseleler için ıslah/at kelimesi telaffuz edilerek dile getirilmiyor (halbuki ulema ve aydınlar bunu kullanmaya çoktan başlamıştır). Benim görebildiğim kadarıyla üst bürokrasinin dilinde dini islahat en yaygın şekilde "tashih-i akâid/tashih-i itikat" gibi çok yumuşak ve makul bir terkiple, görünüşte alt bir çerçevede ifade ediliyor. (Mektepleşme süreçleriyle birlikte daha çok karşımıza çıkacak olan bu terkip Sultan II. Abdülhamit devrinde mekteplerdeki yeni/modern din ve ahlâk derslerinin programları ve muhtevaları tartışılırken en yaygın kullanma düzeyine çıkacaktır).
Sayfa 296Kitabı okudu
Tarih tasavvuru, geçmişi bugüne getirmek, bugünle irtibatlandırmak, bugünü ve geleceği geçmişle birlikte, geçmişin tecrübeleri üzerinden anlamak ve yeniden inşa etmek, zamanı bütünlemektir.
Peki bu dilin ve aynı zamanda alt bir bilgi kademesi olan bu hissiyatın üst bilgi kademeleri ile, diyelim ki ilimle, felsefe ile irtibatı nedir? Necip Fazıl ve eserleri için bu soru etrafında bir çaba sarfetmek muhtemelen doğru ve yerinde değil, verimli bir gayret de olmayacaktır. Çünkü yazar bu alanı "sadece hükümlerime ve üslubuma bak, sesime kulak kesil, beni dinle" dercesine baştan kapatmaktadır.
Sayfa 320Kitabı okudu
112 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.