Ulus-devletçilik, sonuç olarak, belli bir coğrafya üzerinde, farklı toplulukları devlet zoruyla bir potada birleştirme çabasının adıdır. Dolayısıyla, halen insan topluluklarını birleştiren bir inanç sistemi olarak din ulus-devletçilerin görmezden gelemeyeceği kadar önemli bir unsurdur ulus yaratmakta. Daha açıkçası, ulus-devletçiler. yalnız
Yani eğitimin devlet ideolojisinin tekeline verilmesi ne ölçüde geliştiricidir? Açıkça belirteyim ki bu, genç insanları dinin bağnazlığına karşı Özgür düşünceye sevk etmez, devletin dar görüşlülüğüyle eğiterek dinin o beyinlerde yer etmesi için uygun zemini yaratır. Öte yandan tekçi eğitim, dine karşı bir önlem olmaktan çok modern ve radikal akımların eğitim alanındaki rekabetine karşı bir önlem olduğunu düşündürmektedir. Eğitimdeki devlet tekelciliği, tek tip, kısır düşünen, tutucu, memur zihniyetti, inisiyatifsiz insanlar yetiştirmekten başka bir amaç taşımamakta ve bundan başka da bir işe yaramamaktadır. Yani sonuçta fatura, dindarıyla dindar olmayanıyla ezilen halk kitlelerine çıkmaktadır. Bu tekçi eğitim sistemi, başka okuma olanağı olmayan yoksul halk çocuklarını kısır, tek yönlü, gelişmeden yoksun bir eğitime mahkûm ederken, tam bir ikiyüzlülükle burjuvazinin çocuklarının ayrıcalıklı, dil öğrenmeye yönelik eğitimi için batı misyoner okullarını devreye sokmaktadır.
Devlet, sadece yetenekli olduğu alanda kendini gösterir. Onun yetenekli olduğu tek alan yasakçılık ve baskıcılıktır. Yoksa özgür tartışma ortamı yaratmak ve aşağıdan isyanları teşvik etmek değil.
Ankara Tacettin Camii imamı, bir vaazında. "CHP kanımızı emiyordu. Milyonları çalıp, dinsizliği yaydılar. Allah bizi onlardan kurtardığı için hep birlikte Allah'a ve DP hükümetine dua edelim" ifadesini kullanmıştır.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, dönemin basınında yer alan tartışmalara en genel hatlarıyla bakıldığında bile, meşrutiyet taraftarlığının İttihat ve Terakki Cemiyeti ile İslam’ın da muhalifler ile özdeşleştirilerek tartışılması zordur. Her iki tarafında birbirlerini meşrutiyet değerlerine ihanet etmekle suçladıkları açık olmakla birlikte, kesin olan bir şey var ki, suçlamalar arasında "İslamcı" "şeriatçı” olmak gibi bir kavrama yer verilmemektedir; İslam ve onun kuralları her iki tarafında benimsediği bir dizgedir. Gericilik ise dini bir içerikte değil, meşrutiyet öncesinin müstebit idaresine dönme anlamında yani siyasal bir içerikte kullanılmaktadır.
Bu bildiriyi kaleme alan Mustafa Kemal’in, bildirinin ikinci maddesinde kullandığı bir ifade vardır ki bu ifade Hareket Ordusu’nun 31 Martçıları şeriatçı olarak nitelemek bir yana, hareketi bizzat şeriatı bozmakla, ona muhalif olmakla eleştirmesi açısından önem taşımaktadır. Mustafa Kemal’in ifadesi ile ayaklanmacılar (...) Günümüz Türkçesi ile tekrar etmek gerekirse Hareket Ordusu, 31 Martçıların meşrutiyeti parçalayarak şer’i kanunların, toplumun kurtuluşu ve saadetinin temeli olan anayasayı ayaklar altına alınmak istediğini iddia etmektedir.
Türkiye’de kurulan karşıtlıklar perspektifinde düşünüldüğünde aydınlık, medeniyet, güneş, cesaret gibi kod ve semboller genelde Atatürk'le onun gerçekleştirdiği devrimle ve cumhuriyetle özdeş tutulmaktadır. Dolayısıyla da ilericilik çerçevesi bu şekilde oluşturularak, gericiğın içindeki karşıtlık öğesi bu referans noktasına kıyasla şekillenmektedir. Bu bağlamda felsefi olarak geçmişe ait düşünce sistemlerini taşıyanların, sosyolojik olarak modem çağm değer, kurum ve pratiklerini benimsemeyenlerin ve siyasi olarak da eski rejimi yeniden ihya etmek isteyenlerin düşünce ve tutumlarını içeren gericilik (Özipek, 2004: 236), Türkiye pratiğinde Kemalist devrim öncesinde söz konusu alanlardaki geniş etkisi nedeni ile dinin odağa alındığı bir içeriğe sahip olmuştur.