Haydi bugün sizinle ıssız bir adaya yolculuk yapalım!
Zaman içerisinde hepimizin bunaldığı anlar olmuyor mu?
Böyle zamanlarda ıssız ada fikri çok çekici geliyordur hepimize eminim.
Peki tek başına kalan Robinson ne yapmış olabilir böyle bir adada? Buyrun birlikte bakalım.
İngiltere’de yaşayan, maceraperest Crusoe, dünyayı gezme, yeni yerler keşfetme içgüdüsüne karşı koyamaz. Başladığı yolculuk bir felaketle sonuçlanır. Gemisi batar ve tek kurtulan odur. Kendini bulduğu adada bir başına kalan Robinson için 28 yıllık farklı bir yaşam başlamıştır artık.
İş başa düşmüştür, kahramanımız hayatını idame ettirmek zorundadır.
Su kaynağı bulur, kendisine yaşayacak bir ev yapar, doğadaki yabani keçileri evcilleştirir, ekip biçer.
Günün birinde kendisine bir yoldaş bulur (çok uzun bir süre geçmiştir aradan). Cuma’dır bu; yani onu bulduğu gün…
Heyecan doruktadır artık okuyan için…
Keyifli bir okuma sunan #livanelikitaplığı ndan çıkan metin; insanın yaşam mücadelesini, doğa ile savaşını, azmini ve iş başa düşünce elinden ne geliyorsa yapabileceğini vurgular.
Robinson Cruose / Daniel Defoe
Türkçesi Solmaz Kâmuran
Ünü yazarının önüne geçen bir klasik eser Robinson Cruose. Daniel Defoe gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme almış bu eseri. Bir ada hikayesi olarak bilinse de aslında çok katmanlı bir eser. Verdiği mesajlarla Batı’nın siyasi düşünce yapısını toplumsal açıdan irdeler. Yoğun bir din vurgusu
Dünyadaki en cahili ,en ilkel insanlar arasında bile din adamları bulunduğunu anladım. Demek ki halkın saygısını din adamları üstünde toplama arzusuyla dine bir gizem yükleme politikası sadece Katoliklere mahsus değildi; bu duruma her ortamda ve hatta vahşiler arasında bile rastlanıyordu.
“Yarattıklarına aynı güçleri, sağduyuyu, sevgiyi, iyilik ve itaat duygusunu, tutkuları, yanlışlıklara karşı çıkma içgüdüsünü, bağlılık anlayışını,?iyilik yapma ve yapılan iyiliği taktir etme yeteneği bağışlamak tartışılmaz bir şekilde tanrının takdirindeydi. Ama bir yandan da o, yine de yarattıklarının bir çoğunun bu yetenek ve güçleri en iyi biçimde kullanmalarına izin vermiyordu. Oysa onlara bunu ihsan etse onlar da en az bizler kadar iyi bir şekilde bu görevlerini yerine getirebilirlerdi.”
“Nasıl oluyor da her şeyin sahibi olan Yüce Tanrı, yarattıklarından bazılarının böyle insanlık dışı davranmalarına, kendi cinslerinden olan diğer insanları yiyecek kadar aşağılık, iğrenç olmalarına izin verebiliyordu?”
Benim ilk günahım, içinde bulunduğum hayatı küçümseyerek babamın o güzel öğütlerini dinlemeyişim, o öğütlere karşı gelişimle başladı ve bunun üstüne başka günahlar da eklenince sonunda bu acı hallere düştüm.
Yaşamımızın akışı içinde hep kötülükten kaçınmaya çalışıyoruz, ama bir kez penceresine düştük mü bize en büyük dehşeti yaşatıyor ve içine düştüğümüz beladan bizi çıkaracak tek araç ya da kurtuluş kapınmz da yine kendisi oluyor.