Şimdi artık yaşamaktan bile nefret duyuyor;
Şimdi artık bütün âmâlini (emelini) tahlîl etsen (açıklasan)
Bir yutum zehr olacak; bir acı vahşet duyuyor
En safâ bulduğu, en sevdiği âlemlerden...
-Ağlamak... Hiç o sa'âdet bana kısmet olur?
Ben ki bâzîçesiyim (oyuncağıyım) her emel-i mekrûhun (iğrenç isteğin),
Bana ölmek yaraşır, başka sa'âdet mi olur?..
Âh ben, ben ki henüz gonca iken solmuş gül
Gibiyim, böyle mülevves (iğrenç), bana ölmek bile zül (alçalma)!
Fakat efsûs (yazık)!..
Evet, efsûs ki bî-çâre (çaresiz), senin
Ebediyyen kalacak böyle mülevves (kirli) bedenin
Ebediyyen kalacak böyle mülevves rûhun.
-Ağlasam, âh azıcık ağlayabilsem, ömrüm
Bütün âlâm (acı) ile, ekdâr (keder) ile geçsin, aramam.
Ağlasam, belki biraz yağsa o rahmet, görürüm
Şu bulutlarla sönen günde açık bir akşam.