Okuduğumdan bu yana epey zaman geçti, fakat ben hala dolduramadım bu ifadenin içini. Sıklıkla aklımda... Yalnızlık mı desem, arzu mu? ihtiyaç belki ?
Yalnızlıkta karar kıldım en sonunda, biraz da anlaşılma ihtiyacı ve isteği. Devam etsem gerisi gelecek biliyorum çünkü hem kitap hem de kitaba verilen isim benim için, tüm belirtilerine sahip olduğum bir hastalığa konmuş teşhis gibi.
Zamanla daha da özümsüyorum bu ifadeyi ve yüklediğim anlamlar yerine oturuyor, birbirine karışıyor. Üşüme ne geçiyor ne de bir değişim oluyor orası ayrı. İntiharlar aynı ihtiharlar, kanserler de.
Roman erotik bir roman ve genel olarak da bu yönüyle anılıyor. Sadece bu bilgiyle onlarca insanın yazarı ahlaksız olarak değerlendirdiğine eminim. Hele bir de kadın olunca!
Bir kadın ve bir adamın kalabalık bir mekanda, yer bulamamaları sonucu aynı masaya oturmalarıyla başlıyor, bu beraber oturma zorunluluğu boyunca birbirlerini zihinlerinde ve hayallerinde arzulamaları anlatılıyor. Bir kadın ve adam, karakterlerin adını yok, karakterler sen, ben, ruh üşümesinin atlatılmasına aday an olabilecek herhangi bir anı kovalayan sen, ben...
Bilinç akışı tekniği kullanılmış, çoğu zaman gerçek mi yoksa karakterlerden birinin zihninde dönüp duran düşüncelerde ya da geçmişe ait anılardan mı söz edildiği anlaşılamıyor. Bu tarz eserlerin okuyucu gerçeklik ve kurmaca arasında bırakması, romanın konusu ne olursa olsun en sevdiğim yönü bu karmaşa olur. Kafamın içini dışardan görüyorum sanki.
Bu kitabı sadece okumadım, kendime zihnimden konuşmayı sürdürebileceğim bir arkadaş da edindim.
Çokça tavsiye ediyorum efendim...