"Sevdiği, âşık olduğu birini özlerken, içten içe kendini özlemez mi insan? Aklında o günlerden kalan şey, aslında kendisi değil midir? O yürek çarpıntıları, o yaşama hevesi..."
"büyüyünce
şöminenin üstünde bir fotoğraf olacağım
mevsimlere aldırmayan
sarı çiçekli bir duvar yükselecek yanı başımda
yüzümde ayaklı lambanın sessiz ışığı
saçlarımda sim bırakan, ince, gümüş çerçeve..."
Zaten o zamanlar, bu kadar yaygın değildi bilinçaltı, herkeste rastlanmıyordu. Depresyon tedavisi gören yoktu; bunalım bulunmamıştı. O zamanlar yaşanmışlıklar vardı sadece, bir de yaşanmamışlıklar. Hepsi bu.