Gönlün mayası aşk kıvılcımlarıdır ve mülkü ateş,
Ateştir aşkın misali. Çünkü aşk da ateş gibi başkaldırır, büyür, yayılır; yakmak, kül etmek ve Simurg gibi küle yeniden can vermek ister.
Kiminin canında alevi kısa ve fersizdir. Ama kim ki lale gibi aşk ile dağlanıp doğmuştur, onun canı ateşle kaplıdır.
Kimi sevdasını kıvılcımlara bölüştüre bölüştüre dağıtır, elden çıkarır; rüzgarın savurduğu küle döner.
Kimi de varlığını ateşe sunar, yandıkça yanar ve külünü ata ata, nur'a varır.
O da sedefte gizlenen inciye benzer.
Kim ki doğru aşıktır, canı çoktan adanmıştır.
Tıpkı bir yörüngeye bağlı olan yıldız gibi sevgiliye bağlıdır, gündüzü de gecesi de.
Aşığın payına düşen belalı bir yazgıdır aşk. Ne alınmış bir "karardır", ne seçilmiş bir "eylem".
Aşıklar ki, koşulsuz sever; canları ateşe gülümser, boyunları yalın kılıcı küçümser.
Ve hiç söndürmedikleri lambaları adanışlarını simgeler.
Öyle ki, aşkın mümkünleri çoktur.
Gah viran bırakır, gah imar eyler.
Gah gamlı kılar, gah mest...
Belki de bu yüzden aşıka akıl ermez.
Zira aşkın telkinleri karşısında aşık dahi şaşkındır, acizdir, haraptır.
Ne söyler ona aşk;ne alır, ne bırakır aşık dahi tarif edemez.
Zaten ne aşka harfler yeter, ne de aşık olmak öğretilebilir.
Yine de aşk gizli kalmayı sevmez ve aşık da sırrını saklamayı bilmez.
Aşıklık ki, ateşin gergefinde yakınmadan, vazgeçmeden, yana yakıla, bata çıka oluşan nakışa benzer.