Sen Onu Kaybettin

Samiha Ayverdi

Sen Onu Kaybettin Sözleri ve Alıntıları

Sen Onu Kaybettin sözleri ve alıntılarını, Sen Onu Kaybettin kitap alıntılarını, Sen Onu Kaybettin en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ayhan (Songar) Bey, Edebiyat Mecmuası'nda Erol Güngör'ün bir sohbetini yazmıştı. Ayhan Bey'e bir hasta gelmiş. Ona adını sormuş, söylemiş. Ahmet, Mehmet her neyse. Soyadını sormuş, “Kavgalı”, “Kiminle kavgalısın””, “Nefsimle kavgalıyım, nefsimle” demiş. “İşte, ben buna irfan sâhibi derim” diyor, yoksa ordinaryüs profesör olmuş adam, hiç nefsiyle kavga etmek aklına gelmiyor, senle benle kavga ediyor.” Evvelâ kendiyle kavga edip de sulha varsa, zâten dışarıyla kavgaya lüzum yok. Insanları olduğu gibi kabul edersin. Kusursuz olamayız ki biz. Iyiliğini görme, kötülüğünü gör, iyiliğini görme, kötülüğünü gör. Ne huzur kalır, ne rahat, ne selâmet.
Gönlümde yer ettin, ayrılmamaya çalış. O sûretle ki derûnuna nazar ettikte aynını aslını göresin.
Reklam
İşte ey mazhar-ı mürşitte tecelli eden Allah buyuruyorlar ya. Allah insanda kendini gösteriyor. İnsana tecellî ediyor. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâbıhak, Âdem'e neden secde ettirdi. Âdem'in tecellîsine secde ettirdi. Adem'in şahsına değil, beşeriyetine değil. Onda görünen tecellîye secde edildi. İşte o müşahhas makāmı burada kendinde müşahhas makāmı görmek en büyük saâdet. Bizim en büyük hazînemiz, servetimiz, varlığımız, dirliğimiz onu burada görmüş olmak. Allah hakikaten görmüş olanlardan etsin inşaallah.
Sayfa 254Kitabı okudu
Biz cihat hâlindeyiz. Süngüyle değil fikirle, imanla. Evet, başta da söylediğim gibi evvelâ çocuklarımıza haramı, helâli, günâhı sevâbı öğretelim. Büyüdükten sonra artık günah olmasın yâhut haram olmasın diye değil. Hâliyle yapmaz. Artık onda hal olur o. Hal olur. Ama bir yerde siz öğretmezseniz mesul olursunuz. Lâkin bunu böyle sıkıcı nasihatler şeklinde değil, hayat hikâyeleri içinde, birbirinizle konuşurken, çocuğunuza hitap dahi etmeden öğretmeniz lâzım. 1700'lerde 1800'lerde falan gelip giden seyahat hâtıralarını yazanlar pek çok olmuştur. Ben seyahatnâme okumayı çok severim. Bu okuduğum seyahatnâmelerin birinde bir yabancı diyor ki Türkler çocuklarını karşılarına alıp uzun boylu nasihat etmiyorlar. Fakat kendi hareketleri o kadar güzel, o kadar doğru dürüst ki çocuklar, analarının, babalarının ve âilelerinin doğru hareketlerinden ibret alarak doğru oluyorlar. Köprünün Istanbul tarafında kilit kürek yok. Yankesicilik yok mu diye sordum. Yankesiciliğin ne olduğunu bilemedi Türkler. Ama köprünün öbür tarafına geçerseniz, her türlü kötülük var. l
Disiplin çocukluktan ve evde başlar. Asıl eğitici merkez evdir. Meselâ leke, herhangi bir yerde bir leke katiyen görülmezdi bizde. Çünkü kazâra bir şey dökülecek olsa derhal silinir, temizlenir, eski hâli. ne getirilirdi. Yırtıksa yamanır, örülür. Bugün evde örülecek bir şey olursa bana getirirler. Neden? Ben örücü değilim. Fakat benim bir Fransızca matmazelim vardı, birkaç sene bizim yanımızda kaldı. O sörlerde yetişmişti. Sörlerin örmesi meşhurdur. O yaparken, bana yaptırmadı ama, dikkat etmiş, ondan öğrenmişim. Böyle kalıp gibi bir şeyi örebilirim. Bir örücü kadar değil tabii, bir örücü kadar değil. Fakat Sinan getirir, Nâdide!7 getirir aman şunu örüver derler. Bunlar zararlı şey değil. Ama bütün bu faâliyet benim diğer çalışmalarıma katiyen sekte vermez. Çünkü planlı olarak yapmayı âdet etmişim. Her şeyin zamânı vardır. İş zamânım, dikiş zamânım. Ben de meselâ düğmem koparsa ertesi güne bırakmam, o gece dikerim. Akşam kopmuşsa ertesi güne kalmaz.
Reklam
Hepinizin çocuklarınız var, çocuklarınız olacak daha da olacak inşallah. Onların yetişmesinde hocadan evvel sizin rolünüz son derece mühim. Bugün varlıklı âilelerin çocuklarını görüyoruz. Vitaminler, güneş banyoları, gezintiler, eğlenceler, her şey tertip ediliyor. Fakat içleri boş bırakılıyor çocukların. Yâni iç terbiyeleri, mânevi terbiyeleri tamâmıyla ihmal edildiği için çocuk ot gibi büyüyor. Yalnız bedeni besleniyor, içi beslenmiyor. Rühu beslenmiyor çocukların. Beslenmediği için de büyüdüğü zaman kim çekerse o tarafa gidiyor. Bir müslüman-Türk çocuğu olarak yetişmiyor. Hele ecnebi mekteplerinde okuyanlar mutlaka o ecnebi kültürünün bir sempatizanı oluyor. Bugün evlâdını ecnebi mektebinde okutmak ve Avrupa'ya yâhut Amerika'ya göndermek dostluk mu, düşmanlık mı? Gönderdiklerimizin çoğu geri gelmiyor. Geri gelen de artık Türk olarak gelmiyor. Bir yabancı olarak geliyor. Aklı fikri dışardaki teknikte, oradaki refahta, orada gördüğü bizde olmayan imkânlarda.
Keramet, kerametsizliktir derler. İnsanların kalbine tesir etmekten büyük keramet olmaz..
Ergun Balcı: Efendim, sevgi öğretilebilir mi, tâlimle, eğitimle, maârifle, yoksa kendinde olan bir şey mi? Sâmiha Ayverdi: Aslında kendinde olan bir şeydir ama şu var: İstidatlar da inkişaf ettirilir oğlum. Meselâ, elinde bir pırlanta var. Çamura yâhut da kirh bir yere düşürmüşsün. Çeşmenin altına götürüyorsun, yıkıyorsun, pırlantalığı meydana çıkıyor. Ama çakıl taşını istediğin kadar yıka, hattâ suyun içinde yıllarca bırak, pırlanta olmaz, çakıl taşıdır. Onun için ezeli istidâdı da dürtüp, meydana çıkarmak, mühim, çok lâzım.
Hayat nedir? “Hayat, kalbin cehil ölümünden kurtulup ilimle hayat bulması, kalbin ikilik ve tefrikadan necat bularak himmetini bir araya toplaması ve içindeki karışıklıktan kurtulmasıdır. İlimle hayat bulan bir kalbin nişanı, her dirinin nişanının hareket olması itibâriyle Hakk'ı istemekte hareket etmesidir. Cehl ile ölü olan kalb meyyit gibi sâkin olur. Yalnız nefsinin hazları için canlanır. Hazret-i Ali buyuruyor ki; kalbin hayâtı ilimdir, elde ediniz. Ölümü de cehildir, sakınınız.”
Sayfa 192Kitabı okudu
62 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.