Akşamleyin evinizin önünden geçerken cıvıl cıvıl öten bir kuşun sesi ya da gözünüze bir an için ilişen bir çiçeğin görüntüsünün o kadar küçük bir etkisi olur ki bunu anlayamazsınız..
Dıştan gelen tehlikelere cesaret, sadakat ve genelde hayatta kalma içgüdüsü olarak adlandırdığımız umutsuz ama muhteşem sevgi antikorlarıyla direniyordu.
Ona aşıktım ama ona güvenebilir miydim, bunu henüz bilmiyordum. Kaçak hayatın gerçeklerinden biri de sevdiğiniz insanların güvendiklerinizden daha çok olmasıydı. Eğer güvenli bir hayat sürüyorsanız, bunun tam tersi geçerlidir.
Beni sükunetle dolu bir mutlulukla özdeşleştirdiklerinden olacak, köylü kadınlar benim için uygun gördüğü ismi hemen onaylamıştı. Adım Shantaram'dı. Sakin adam ya da Tanrı'nın sükunet bahşettiği anlamına geliyordu.
Ben bütün hayatım boyunca bir savaşçı oldum. Sevdiğim şeyler için savaşmanın yanında, karşı koyduklarım için de mücadele ettim. Sonunda ise o savaşın bir parçası olup çıktım. Gerçek tabiatım düşmanlık ve kin dolu bir maskenin altında gizli kaldı. Tıpkı diğer sıkı adamlarda olduğu gibi, benim suratım ve davranışlarım da hep aynı şeyi söylüyordu. Sakın bana bulaşayım deme! Bu mesajı iletmede o kadar başarılıydım ki sonunda tüm hayatım bundan ibaret oldu.
Ama bu yöntem köyde işe yaramıyordu. Kimse vücut dilimi okuyamıyordu. Daha önce hiç yabancı biriyle tanışmadıklarından mukayese edecekleri bir kıstasları yoktu. Ciddi ve acımasız davrandığımda bana gülüyor, sırtımı beni cesaretlendirmek ister gibi sıvazlıyorlardı. Ben nasıl bir ifade takınırsam takınayım, onlar beni sakin bir adam olarak görüyordu.