Sinemada Anlam ve Anlatım

Oğuz Adanır

Sinemada Anlam ve Anlatım Sözleri ve Alıntıları

Sinemada Anlam ve Anlatım sözleri ve alıntılarını, Sinemada Anlam ve Anlatım kitap alıntılarını, Sinemada Anlam ve Anlatım en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Freud, bize insanın (simgesel olarak) babanın adı aracılığıyla annenin cinselliğinden kurtulabildiğini, babaya karşı olan saldırının kökeninde yasa(lar)ının bulunduğunu ve yasanın arzunun hizmetinde olduğunu; bu yasanın ise yasak ilişki tarafından oluş­turulduğunu söylemektedir. Öyleyse arzunun oluşturduğu eksikliği yaratan şey cinsel uzvu yitirme korkusunun güçlenmesidir. Arzu, arzunun arzusudur. Diğerini arzu etmektir. Öyleyse yasanın emri altındadır... Arzu, kişinin yitirmiş olduğu nesneyle olan ilişkisini yeniden üretir
Reklam
Anlamı taşıyan araç dildir. Bir dışavurum ve iletişim aracı olan dil, anlamlı sözcükler ve sözdizimsel kurallardan oluşur ve insanın duygularıyla düşüncelerini dışavurur. Marx ve Engels’e göre; algılanabilen bir dayanak olan dilyetisi olmadan düşünce ve bilinç söz konusu olamaz. Öyleyse düşünce ve bilinç, temelinde toplumsal olgulardır. Kusursuz bir gösterge sistemi olan dilde bir anlama sahip en küçük birimler sözcüklerdir. Bu yüzden anlambilim, sözcüklerin anlamlarını inceleyen bilim dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa, Gilles Deleuze için anlam , varolmayan bir bütündür. Sözlükteki sözcüklerin anlamları sözleşmeseldir.
Baudrillard, Amerika’da yaşamın sinematografik bir hale geldiğini ya da düşselin (fictive) gerçeğin (physis) yerini aldı­ğını söylerken pek abartmamaktadır. Çünkü bu ülkede mitoloji üreten bir mekanizmanın kendisi mitolojik bir veriye dö­nüşmüş ve kozmolojik verilerin yerini “sine-kozmoloji” almıştır. Gerçekteyse kozmolojinin zaten evrene ve yaşama yalancıktan bile olsa bir anlam kazandırma işlevini yerine getirmeyi amaçladığı düşünülecek olursa, çağdaş insanın kozmolojik evren açıklamasını artık teknikle birleştirerek en kusursuz! halini almış olan sinemada bulmasının çok doğal bir şey olduğunu söylemek gerekecektir.
iktidarın ötesi boşluktur, hiçliktir.
Anlam (dil) görüldüğü gibi her konumda bir araç olma niteliğine sahiptir. Para, iktidarını sürdürebilmek için (ideolojik, politik, kültürel) anlamı kullanırken, iktidarı ve parayı isteyen kişi, anlamı aynı amaçla kullanmaktadır. Her iki durumda da cinsellik önemli bir yere sahiptir. İktidar ya da politik-ekonomik (parasal) iktidar, içinde yaşanılan dünyada genel olarak cinsel gücünde simgesidir. Bu anlamda iktidarı elinde tutan kişi ister anlam , isterse para aracılığıyla olsun, cinsel iktidarı da elinde tutan kişi konumundadır. Ancak kimi zaman bu güç yalnızca sembolik düzeyde kalan bir güç olmaktadır. Çünkü Baudrillard’a göre iktidarın ötesi boşluktur, hiçliktir.
insanın, başlangıçta doğa karşısında önce paranoit ve zamanla doğayı belli ölçülerde alt ettikçe de megalomanyak; ölüm karşısında ise her zaman melankolik olduğunu, yaşam (daha doğrusu toplum ) karşısında da şizofrenik olmasını do­ğal karşılamak gerekecektir. Ruhsal yapı, insanın doğal bir parçasıdır.
Reklam
"arzu duygusu, sonuç olarak gerçekte hiçbir şeyi arzu etmemektir" - Jasques Lacan Çünkü arzunun elde edilmesiyle birlikte ölüm de gerçekleşir.
Herhangi bir akıl yürütmenin mantıksal geçerliliğini saptamak için, onun her şeyden önce bir dil aracılığıyla dışavurulmuş olması, bir ‘argüman’ biçimi kazanması gerekir, Bu sonuncu düşünceyle sinematografik dilyetisini çakıştırdığımızdaysa sinemacı ya da yönetmenin işinin ne kadar güç olduğu ortaya çıkmaktadır. Yönetmenin sinematografik dil düzeyinde imgeler aracılığıyla yürüteceği akıl, senaryo düzeyinde senarist, diyalogların oyuncular tarafından dışavurumundaki mantık, kullanılan ışık, renk ve müzik arasında sağlanacak “mantıksal” harmoniyle bütünleşmek zorundadır.
İnsanın zavallılığını görmeye tahammül ettiği yerler, önce mitolojik öykü ve hikâyeler (tiyatro ve şarkılar), daha sonra heykel, resim ve edebiyattır. Günümüzdeyse karanlık salonlarda kimseye görünmeden izlemeye çalıştığı filmler ve nihayet yalnızlığını ve zavallılığını yaşamın her anında kendisine unutturacak olan televizyon, video, kablolu televizyon vb.’dir. Ancak unutmak, anımsatmayıda beraberinde getirmektedir. Çünkü insan unuttukça daha çok anımsamaktadır.
Levi-Strauss: Bir başka deyişle, tüm evren bir anda anlam kazandı. Ancak bu durum onun daha iyi anlaşılmasını sağlamadı. Dilin ortaya çıkması, bilginin gelişme ritmini artırmış olsa bile! Öyleyse insan düşüncesinin tarihinde temel bir karşıtlık söz konusudur. Süreksizliği bir özellik haline getirmiş olan simgesellikle, süreklilikten oluşan bilgi. Sonuç nedir? Gösteren ve gösterilenin bu iki kategorisi (simgesel-bilgisel) aynı anda ve birbirleriyle dayanışma içinde, sanki birbirini tamamlayan iki blok gibi oluşmuşlardır. Ancak bilgi yada gösterenin ve gösterilenin kimi yönlerini birbirle­rine oranla belirleyen entelektüel süreç yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. Her şey sanki, insanlığın bir anda uçsuz bucaksız bir alan ve onun planını ele geçirmesi ve onlar arasında karşılıklı ilişki kavramının ortaya çıkmasıyla başlamış gibidir. Oysa plana ait hangi simgelerin alana ait hangi özellikleri belirlediğini öğrenebilmek için aradan binlerce yılın geçmesi gerekmiştir. Evren,insanın onun ne anlama geldiğini bilmezden önce de bir anlama sahipti. Hiç kuşkusuz öyleydi. Ancak yukarıdaki çözümlemedensonra onun daha başlangıçta insanoğlunun öğrenmek isteyeceği her şeyi anlattığı da söylenebilir.
28 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.