``Beni anlıyor musun, sevdiğim? Son umudumsun. Geldiğim katranın içine yeniden itme beni. Beni bırakma. Güzelliğin ve umudun isitsin istiyorum gözlerimi. Bırakma beni. Geceden usandım, gündüzü alma üstümden. Esirgeme, daha yeni alışıyor gözlerim ışığına. Çekme, durusun. Ve umut nedir, çoğalsın yüreğimde, esirgeme. Seni seviyorum. Güzelliğini seviyorum. Alnının gülerken beliren kirisigini seviyorum. Kasının arada bir kalkar gibi olmasını ve gözlerini ve bana bakisini, umut veren bakisini ve ateşini gözlerinin, ısıtan ve ellerinin serinliğini seviyorum. İyiliğini Ve bana çapraz çıkan her şeye karşı, yanımda olmanı seviyorum. Beni bırakma.``
"Beni bırakma. Sil içimden şu korkuyu. Kaldır aramızda duran soru işaretinin karanlığını artık. İri, koyu ve sinsi karanlığını kaldır soruların. Seni istiyorum, beni bırakma."
Sayfa 2 - Bir Kıza Söylenememiş Birkaç SözKitabı okudu
“Düşün sevdiğim, diyelim bir pencerenin önündeyiz şimdi: Ve kırlara ve birden bir gümbürtüyle inen yağmura, sessizliğe ve esen yağmur sesine, yeşile, ilkyaza; güneşe, sıcağa ve sarıya ve açık sarıya ve daha da koyusuna sarının, güzün öncesine ve sonrasına, soğuğa ve kar örtüsüne ve yeniden kuş sesine, yürek çırpışına ve kan damarda dolanır gibi doğan ve batan dışarıya bakıyoruz. Birlikte ağarmış saçlarımızla, yemek odasının penceresinden…
Bunu istiyorum.”
"Hiçbir şey bilmiyorum, -evet, "hiç" denebilir, uzaklardan gelen, duyulur duyulmaz arası, sezilen -ancak sezilebilen- acılı bir türkü gibi şimdi her şey..."
(...) hiçbir şey bilmiyorum, -evet, "hiç" denebilir, uzaklardan gelen, duyulur duyulmaz arası, sezilen -ancak sezilebilen- acılı bir türkü gibi şimdi her şey...