Şimdi bir an için bedensiz, evet bedensiz ve dahası kendilik algınıza ilişkin herhangi bir bellek kırıntısından bile yoksun bir varlık olduğunuzu hayal edin. Şekilsiz, sıfatsız, yüklemsiz, tanımsız... Sizi siz yapan, benliğinizi oluşturan bütün ilineklerinizden arınmışsınız. Düşünen saf bir bilinçten ibaretsiniz. Kişisel tarıhinize, kim olduğunuza, cinsiyet kimliğiniz ve cinsel yöneliminize varana kadar sizi siz yapan hiçbir belirleniminize dair hafızanız yok.
İnsanlığımızı düşün, tekâmül eden bir varlık olmak bakımından, yani, diyorum ki, insanlık nedir, erdem... Hayat'ın, Özgür'ün ha bire başka cümlelerle yineleyip durduğu bu argüman silsilesinden artık sabrı taştı, kızıl saçları öfkeden adeta tutuştu, bas bas bağırıyor, Erdemine de sana da! Tekâmülmüş! Bizi öldürüyorlar. Sokaklarda. Yetmiyor, yakıyorlar! Bilmem kaç yerinden bıçaklıyorlar. Çöp tenekelerine atıyorlar. O çok bi üstün zekân alıyor mu? Seni bilmiş! Seni...
Koșulsuz buyruk dediğimiz ödev ahlakı. Kant' a göre ahlak insanın kendi kendine koyduğu bir yasadır ve bu yasanın en temel
ilkesi evrenselleştirilebilir olmasıdır. Kendi kendine yasa buyuran ve buyurduğu yasaya uyan insan da özgürdür.