Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sultanlar ve Cellatlar

Rıza Zelyut

En Eski Sultanlar ve Cellatlar Gönderileri

En Eski Sultanlar ve Cellatlar kitaplarını, en eski Sultanlar ve Cellatlar sözleri ve alıntılarını, en eski Sultanlar ve Cellatlar yazarlarını, en eski Sultanlar ve Cellatlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kimin iyi müslüman olduğunu ölçen terazin mi var?
Sayfa 122Kitabı okudu
Kabakçı Mustafa isyanı
Birisi masa üstüne çıkmış, Sultan Selim aleyhinde atıp tutmuştu: “Ümmet-i Muhammed! Bilin ve emin olun ki biz bu yola ne mal ne mevki için çıktık. Bozulan devlet çarkını onaracağız. Devlet-i Âliyye’yi soyup soğana çevirenlerden hesap soracağız. Memlekete gâvur âdeti getirenlere günlerini göstereceğiz!”
Sayfa 11 - Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Şubat 2014Kitabı yarım bıraktı
Reklam
Bu işler bizi aşar oğul. Dikkatli olmalı. Ne derler: Bu Âl-i Osman'da oyun bitmez. Bunlar katı intikamcıdırlar. Birbirlerini boğdururlar da başkası onlara laf edince ifrit kesilirler. Kul kısmına durup seyretmek düşer.
Sayfa 18 - Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Şubat 2014Kitabı yarım bıraktı
Bektaş, biraz öncesine kadar birlikte oldukları Bektaş, kan karındaşı olan İsmet tarafından hançerlenmiş, yere serilmişti. Demek bu İsmet böyle kansız, böyle zalim birisiydi ha... "İnsan bilinmez" derlerdi de gülerdi Muharrem. Gülerdi, çünkü onların en gizli yerlerine bile ulaşır, alacağını alırdı. "Bilinmezi ben bilirim" diye de kendisiyle övünürdü. Bak, şimdi titriyordu. Bu İsmet miydi Baba Cafer Zindanı'nda tanıdığı İsmet? O İsmet miydi kan kardeşini bir hançer darbesiyle yere seren şu İsmet?
Birisi meydan taşının üstüne çıkıp, "Padişah efendimiz her istediğimizi yapacağını söyledi, Nizam-ı Cedid'i de kaldıracağı sözünü verdi; artık dağılın!" dedi ama kimse itibar etmedi. Hemen kaftanlı, sorguçlu bir Ocaklı fırladı oraya, haykırdı: "Yoldaşlar, susun! Derdimiz Padişah ile değildi, bizim yerimize konulacak Nizam-ı Cedid ileydi. Lakin Sultan Selim bizi hep kandırdı. Bu kadar olaydan sonra da Padişah ile kulu arasına nefis duygusu girdi. Şimden geru ne o bize sultanlık edebilir ne de biz ona kulluk yapabiliriz. Onun ile bağlarımızı mutlaka koparmalıyız!"
Reklam
Sipahilerin komutanı konuştukça, Sultan Selim bir gün önce yeri göğü dolduran gücünün bir elbise gibi üzerinden sıyrılıp alındığını hissediyordu. O güç, o kudret gidiyordu da "Durun, nereye? Siz bana aitsiniz, benimsiniz!" diye bağıramıyordu. O kuvvet azaldıkça da sarayın şu avlusundaki öbür insanlara dönüyordu. Normal zamanlarda göğe yükselen o güç böyle sıkışık anlarda, tam gerektiği durumlarda kar gibi eriyordu. Sultan Selim bunu duyumsayınca biraz yumuşadı. "Bak oğul, bu olay bitince seni paşa yapacağım, paşa... Şimdi git, onlarla konuş. Bölükbaşıları çağır, söyle... Hepinize yüksek rütbeler vereceğim. Haydi göreyim sizi, toparlanın, sıkı durun. Bostancılara ne oldu?" "Sultanım Bostancıbaşı Şakir Ağa'nın kellesini kestirip isyancılara yolladınız ya... Bostancılar çil yavrusu gibi sağa sola dağılmışlardır."
"Ah ah! Allahü teala öyle bir şans verse bana, bir çocuğum gelin olsa da gerekirse ben o günleri görmeyeyim." On beş sene önce, tam on beş sene önce söylemişti bu sözü. Ama çok özlediği çocuğa kavuşamamıştı. Belki de bugünkü manzara, oradan kaynaklanıyordu. Eğer kısır bir Padişah olarak adı çıkmasa, halk böyle yüz çevirir miydi ondan? Eğer o väris bırakmış olsaydı, bu Esma, böyle konuşabilir miydi? Esma da iyi biliyordu ki kendi kardeşlerinden başka kimse yoktu geride. Sultan Selim ya Hanedan-ı Âl-i Osman'ın son bulmasına razı olacak ya da Şehzade Mustafa er geç onun yerine tahta oturacaktı.
Çevresine baktı, kimse yoktu. Harem ağaları da geride kalmışlardı... "Sultanlık kuru bir dava imiş..." diye geçirdi içinden. "Sen onu bıraksan bile belası seni bırakır mı gör ki?"
Ağalar bir bir eğilip Şehzade Mustafa'nın eteğini öptüler. Mustafa, Harem'in karanlık dehlizlerinden birisine dalmış olan Sultan Selim'in peşinden baktı. Onun geri dönüp yeni bir emirle kendisini boğduruvereceğinden korkuyordu. Tahta oturabilmesi için bu engelin ortadan kaldırılması gerekmez miydi? Bu amaçla ilk sorusunu sordu: "Sultan Selim, sultanlığı bıraktı ama Selim olarak var. Biz imdi ona ne yapmalıyız?"
Reklam
"Hem dibi bilinmeyen bir göle dalıyorsun, gaibe doğru yolculuk yapıyorsun; hem de millete selam vermiyorsun. Adamı gök çarpar toprak teper ha! İsmet, kendine gel."
Derviş dedi ki
"Oğul, amini başkaları da kullanır. Mümine yaraşan Allah Allah, demektir. Duaya Allah Allah diye karşılık verirsen Allah duyar. Unutma, içinden de olsa böyle söyle."
"Allah'ın hikmeti..." diye karşılık verdi İsmet. Bilemediği her konuda verdiği cevaptı bu. Bunu da babası öğretmişti. "Başka cevap verirsen belki küfre saparsın. Bilmediğin konuda fazla akıl yürütme" demişti İsmet'e. İsmet itiraz etse de, kabullenmek istemese de Süleyman Efendi bıkmadan usanmadan bunu tekrar etmiş, oğlunun bilinçaltına da yerleştirmişti.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.