"Ya Anadolu? Devletin bütün toprakları içinde belki tek temel olan, fakat bu devleti idare edenlerin hiç bilmedikleri, hiç benimsemedikleri bir yer varsa, o da Anadolu'ydu.
"Madem ki eski Osmanlı kalabalığını teşkil eden milletlerden her biri artık kendi benliğine dönüyordu. O halde bu milletler arasında Türk olan kütle için de bir milli ruh, bir milli benlik duygusu lazımdı. Bu bir kendine dönüş ve kendini buluş demekti."
Halbuki bu imparatorlukta yaşayan diğer ırkların, diğer milletlerin hepsi kendilerini, kendi milletlerinin adıyla tanır ve öyle anarlardı. Benim okuduğum asker mektebine Yemen'den, Kürdistan'dan veya sarayla hısım akraba olan Çerkes köylerinden getirilen imtiyazlı çocuklar, hep milletleriyle öğünürlerdi. Bize yukardan bakarlardı.
Fakat biz Türkler, kendimizi anlatmak için ırk hüviyetimizi hiçbir zaman dile getiremezdik. Irkımızı da bilmez, ya da inkar ederdik. Milletimizin adı geçmek lazım geldiği zaman kendimize sadece:
-Osmanlı!
der, geçerdik. Hatta dilimizin adı bile Türkçe değil, Osmanlıcaydı. Tarihimizin de Osmanlı tarihi olduğu gibi. Reddedilen, inkar edilen Türk adına kimsenin sahip çıkmaması için her tedbir alınmıştı. Umumi kanaate göre Türk kaba, görgüsüz ve kabiliyetsiz bir varlıktı.