“Yoldaşlar ölürsem o günden önce yani,
öylece gibi de görünüyor.
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…”
“…Buralarda gömerler ona yanarım!..” demişti ama vasiyetine karşın hala orada, Moskova’da yatıyor… Hala Anadolu’da bir köy mezarlığına gömemedik onu. Üzgünüm Nâzım.
“1902’de doğdum
Doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem.
Üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
On dokuzumda Moskova’da komünist üniversite öğrenciliği
Kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-parti konukluğu ve
on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir, ben ayrılıkların
Kimi insan
Burada Türkiye’nin toprakları konuşuluyor. Her Türk gibi ben de, her gram Türk toprağının Türklere ait olduğuna kaniim. Vücudumdaki yirmi kilo kanı, bu bir gram Türk toprağı için dökmeye hazırım.
Sen her şeye burnunu sokma. Biz iki Türk birbirimizi bulmuşuz. Araya kimseyi sokmayız. Görüşlerimiz ayrı olsa bil, sonunda ne yapar yapar anlaşırız, sıkılmış bir yumruk gibi oluruz. Türklük için, Türk vatanı için.
Tam da başının üzerine vuran güneşin ışıklarıyla ikinci bir güneş gibi parlıyordu. ‘Güzel şiirler yazdığınızı söyledi bana paşa hazretleri. Mevzulu şiirler mi bunlar?’ diye sordu. Cevap verdim: ‘Umumiyetle öyleler.’ O, ‘Umumiyetle yetmez! Şu sıralar yalnız mevzulu şiirler yazmalısınız. Memleketin buna ihtiyacı var' dedi.
Vazifesi güya, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ‘Pontusçu’ Rum çetelerine karşı direnişe geçen bizimkileri zaptürapt altına almaktı ama ben, Dünya Savaşı’nda yüzakımız olan Çanakkale savunmasında adını duyuran ‘Anafartalar Kahramanı’nın böylesi haince bir zaptürapt girişimine âlet olmayacağından emindim. … bu arada olmadık işler de yapıyordum 17-18 yaşın delikanlılığıyla. Bir çete kurmuştuk arkadaşlarla. Hava kararınca, daha çok ‘gayrimüslimlerin’ oturduğu Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) civarına dağılır ve buradaki düşman bayraklarını, utanmazca asıldıkları yerden indirir çöpe atardık.
“Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var…
Böyle sokaklarda ki çamurlu kaldırımlar
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
Burada bütün gözleri bir siyah el bağlıyor.”