Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun

İbn-i Haldun

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun Gönderileri

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun kitaplarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun sözleri ve alıntılarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun yazarlarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ve şairin me’nûsü'l-isti’mål olmayan elfâzdan ictinâb etmesi lâzımeden olduğu gibi kesret-i isti´mâl ile mübtezel olan ehl-i sûk lakırdısından dahî ictinab eylemesi lâzımdır. Zîrâ bu dahî kelâmı tabaka-i belâğattan tenzil eyler. Onun için ilâhiyyâtta ve nu'ût-i enbiyâda şiirin ciyâdeti nâdir ve buna dahî ekall-i kalîl olarak fuhûl-i şu'arâ kādir olur. Çün ki (272] bunların me ânîsi beyne'l-cumhûr mütedavil ü mebzûl olduğundan "..." gibi müfid olmayan kelâmlara karîb olmakla belâğattan ba îd olur. Zîrâ adem-i ifadeyle beláğat iki uç olduğundan bir kelâm adem-i ifâdeye ne kadar karîb olur ise ol kadar belâğattan uzak olur.
Sayfa 366 - YEK
Ve keza mu'akkad olan terâkîbi isti mâlden dahî ictinâb ve me"ânísi elfāzına müsâbekat yani elfâzından mukaddem zihne tebâdür eden terakibi ihtiyâr intihâb etmelidir. Kezâlik bir beyitte meânînin kesret u izdihamından dahî ictinâb lâzım gelir. Zîrâ bunda dahî bir ney'-i ta'kid-i fehm vardır. Ve muhtâr olan ancak elfâzı me‘ânîsine mutābık veyâhut evfâ vü etemm olan ibârâttır. Ve meânî kesîr u müzdahim oldukda haşv olur ve zihin onlara dalıp zevkin istîfâ-yı idrâk-i belâğat eylemesine mâni' olur. İşte bu sebepten şüyûh u esâtizemiz ber-minvâl-i sâbık Mütenebbî ile Ma arrinin şiirlerini esâlîb-i Arab üzre mensûc değildir diye ta'yîb edip de tabaka-i şiirden sâkıttır dedikleri gibi, şark-ı Endülüs şâ'iri olan İbn Hafâce'nin bir beytinde pek çok meânî mevcûd u müzdahim olduğundan onun şiirini dahî ta’yîb ederlerdi. Ve bu bâbda hâkim ancak zevk-i belâğattir.
Sayfa 365 - YEK
Reklam
Ve hifz için eşârın kesînu'l-esâlîb ve nakiyyü't-terâkîb olan nefis ve temîzleri ihtiyâr u intihâb olunmalıdır ki ekalli İbn Ebî Rabi'a ve Küseyyir ve Zü'r-Rumme ve Cerîr ve Ebî Nüvâs ve Habîb ve Buhturî ve Radî ve Ebî Nüvâs [Firâs] gibi fuhûl-i şu'arâ-yı İslâmiyyeden bir şâ'irin şiiri ve ekser ve a'lâ derecesi Kitâb-ı Eğânînin hâvî olduğu eşârdır. Zîrâ kitâb-ı mezkûr ehl-i tabaka-i Islâmiyyenin şiirini ve eş'âr-ı câhiliyyeden muhtâr olanlarını cem eylemiştir.
Sayfa 364 - YEK
Bu sūrette "kelâm-ı beliğ" kavlimiz cinstir. Ve "isti'âre ve evsāfa mebni” dediğimiz, bunlardan hâlî olan kelâmlardan ihtirâzdır. Zira bu makule istifâre ve evsāftan hâlî olan kelâmlar ekserîlerin indinde şiir değildir. Ve “vezin ve kāfiyede müttefik olan eczâya mufassal ve münhal” dediğimiz, bi'l-ittifak şiir olmayan kelâm-1 mensûrdan ihtirâzdır. Ve "her cüz garaz u maksadında müstakill” kavlimiz şiirin [270] hakikatini beyândır. Zîrâ şiirin ebyâtı be-her-hål bu vechile olduğundan bu kelâm ile bir şey fasl u temyiz olunmayıp, bu cihetle kayd-1 ihtirâzî değildir. Ve "esålib-i mahsusa üzre câri" kavlimiz, şu'arâ-yi Arab'ın esâlîb-i ma'rûfesi üzre cârî olmayan kelâm-ı mevzûndan temyiz eder ki bu makūle kelâmlar şiir olmayıp ancak kelâm-ı manzumdur. Zîrâ kelâm-1 mensûrun şiirde olmayan esålib-i mahsusası olduğu gibi şiirin dahî mensûrda olmayan esâlîb-i mahsūsası olduğundan, manzūm olup da ol esâlîb üzre olmayan kelâm şiir olamaz. Onun için işbu sinâ at-ı edebiyyede esâtizemiz olan ulemâ-yı a'lâmın ekseri, Mütenebbî ile Ma'arri'nin nazımları esâlib-i Arab üzre cârî olmadığından şiirden ma'důd değildir diye re’y ü hükm ederlerdi.
Sayfa 363 - YEK
Şiirin tarifi
Yani şiiri "Isti'are ve evsāf üzre mebnî ve vezin ve kāfiyede müttefik olan cüzlere münhall ü mütecezzi ve her cüz'ü mâ-kablinden ve mâbadinden ayri olarak garaz ve maksadında müstakill ve Arab'ın bu bâbda ma'rûf olan esalib-i mahsusası üzre cârî bir kelâm-ı beliğdir” diye ta'rif eyleriz.
Sayfa 363 - YEK
Ve her kelimenin mevki'ini sana eşâr-ı Arab'ı kesret-i mütāla'a ile hâsıl ettiğin kālıb-ı külli ta'lîm eder ki, terâkîb-i mu'ayyeneden tecrîd ü intizâ olunmuş olup cemi-i kavalıba muntabık olan süret-i zihniyyedir.
Sayfa 361 - YEK
Reklam
Amma küttab ü su'aranın hali böyle değildir. Zira onların hıfzında kelâm-ceyyid-i Arab'dan pek çok şeyler olup nazmen ve nesren esálib-iArab ile ülfet ü mümâreseleri vardır. Endülüs'te Beni Ahmer Devleti'ndevezir olan ve ehibbamızdan bulunan Ebu Abdullah b. el-Hatib'den bir günbu keyfiyyeti suâl edip dedim ki: “Her ne vakit şiir söyleyecek olsam
Sayfa 373 - YEK 3. cilt
Meleke-i belagat ve ilim
İşte bunun için fukahâ ve sâir ehl-i ilim olanlar belâğatta kāsır olurlar. Çünkü onların ezhânı esâlîb-i belâğattan hâriç ve tabakası nazil olan ibârât-1 fikhiyye ve kavânîn-i ilmiyye ile memlů ve nefs-i nâtıkaları bunlarla mütekeyyif olduğundan bu süretle neşv ü nemâ bulan melekeleri gâyet kāsir ve ibâreleri esâlîb-i Arab'dan ba'îd ü münharif olur. İşte fukahâ ve nuhật ve mütekellimîn ve nuzzār ve kelâm-ı büleğâyı hifz ile memlü olmayan sair ashâb-ı ulûmun eşarını bu vechile kāsır buluyoruz. Ehibbamızdan Devlet-i Merîniyye'de tevki'î olan fâzıl Ebu'l-Kāsim b. Rıdvân bana nakl ü rivayet edip dedi ki: “Ehibbamızdan ve büleğâ-yı asırdan Sultān [277] Ebu'l-Hasan'ın kâtibi Ebu'l-Abbâs b. Şu'ayb ile bir gün musāhabet ederken kendisine İbn Nahvi'nin kasidesinin matla’ını okudum ve İbn Nahvi'nin olduğunu söylemedim. Matla'-ı mezkûr budur: ما الفرق بين جديدها والبالی لم أدر حین وقفت بالاطلال Yani "Cânânın yurdunda durduğum vakit bakıyye-i åsår-i menzilinin yenisiyle eskisi beyninde fark nedir bilemedim" demek olur. Bu matla'i kendisine okuduğum anda bi’l-bedâhe "Bu bir fakih şiiridir” dedi. "Neden anladın?" dediğimde "..." kavlinden anladım. Zîrâ bu ibâre ibârât-ı fukahadan olup esálíb-i kelâm-ı Arab'dan değildir" dedi. Ba'dehû ben dahî “Sahîh, Ibn Nahvi'nindir" dedim.
Sayfa 372 - YEK
Bu surette tabakası ali olan meleke-i belagat ancak tabakası ali olan kelamı hıfz ile hasıl olur.
Sayfa 372 - YEK
Ve belki "üslub" dedikleri, terakib-i muntazamanın her bir terkib-i mahsusa intibakı i'tibâriyle küllî olan sūret-i zihniyyesine aid olur. Ve ol sūreti, zihin a'yân ueşhâs-ı terâkîbden intizâ'u tecrîd ile onu hayâlde kalıp yâhut minvàl gibi kılıpba dehû iʻrâb u beyân i'tibâriyle inde'l-Arab sahîh olan terâkîbi bulur. Ve ben-nânın yani mi´mârin binâyı kālıb-ı mahsūsuna be-tabaka döküp sığıştırdığıve nessâcın yani culâhın, bezi “minvàl” ta bîr olunan ağaç üzerine dokuyupsardığı gibi terâkîb-i mezkûreyi ol sūret-i zihniyyeye göre nesc ü i'mâl eder.Tâ ki bu kālıp kendisinin maksūduna vâfî olan terâkib-i lâzimeye şamil ü vâsi“ve kelâm dahî meleke-i lisân-i Arabî i'tibâriyle sahîh olan bir sūret üzre vâki'olur. Zîrâ fünûn-ı kelâmdan her fennin esâlîb-i mahsūsası vardır ki esalîb-imezkûre ol fende ahvâl ü enhâ-i muhtelife üzre bulunur. Nitekim şiirde suâl-itulûl, tulûla hitāb ile olur, şâ'irin (....) kavli gibi. Veyahut refiklerin tevakkufunu istid'â ile olur ... kavli gibi. Veyahut talel izerine bika eylemelerini rica ile olur,... kavli gibi Veyâhut muhâtab-ı gayr-i mu`ayyenden istifhâm-ı cevapile olur ... kavli gibi.
Sayfa 360 - YEK
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.