Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun

İbn-i Haldun

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun Gönderileri

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun kitaplarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun sözleri ve alıntılarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun yazarlarını, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kişinin kendine, diğer insanlara, tabiata, bütün canlı mahlukata karşı söz, tavır ve hareketlerinde ölçülü olması edep tabiriyle ifade edilir.
1604 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Mukaddime
"İbn Haldûn’un tarih ve topluma ilişkin çağları aşan ve çığır açıcı nitelikteki kapsamlı açıklamalarını içeren Mukaddime, erken bir dönemde Osmanlı muhitinde yankı buldu ve kitabın 18. yüzyılda Şeyhülislam Pirizade Mehmed Sahib tarafından başlanan tercümesi 19. yüzyılda Ahmed Cevdet Paşa tarafından tamamlandı. Mütercimler, bu önemli klasik eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirmekle kalmamış, ek bilgi, eleştiri ve hataların düzeltilmesi gibi pek çok katkıda bulunarak, Osmanlı derinliğini ve bakış açısını yansıtan dikkate değer bir Mukaddime yorumu ortaya koymuşlardır. Mütercimlerin tercihlerine sadık kalınarak metin üzerinde sadeleştirme yapılmaksızın yayına hazırlanan bu eser, İslam medeniyet birikiminin farklı zaman ve coğrafyalarda nasıl yoğrularak geliştirildiğini gösteren güzel bir örnektir." Toplum ve insanı anlamak noktasında etkili bir eser, fakat müspet bilime dayandirilmayan ifadelere ne kadar tahammülsüz olmuşuz devam edemedim ilk cildin sonuna doğru bıraktım. Günümüz insanı ispat istiyor, bir iddia varsa kanıt görmeden iddiaya inanamıyor, bu hem iyi hemde kötü.
Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun
Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldunİbn-i Haldun · Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları · 20151,251 okunma
Reklam
bir ilim olarak "tarihin mantığı" ve ilimler
Ma'lûm ola ki âlemde mevcûd olan eşyâdan her şeyin muktezâ-yı tabiati üzre kendiden sudûr u zuhûr eden ahvâl ve âsâr-ı mahsūsasından bahs olunmak mümkin olmakla ol şeyin ahvâl-i mahsūsasını beyân için ulûmdan bir ilm-i mahsus te’lif ü tasnîf olunmak gerek idi. Meselâ anâsır-ı erba'adan nârın ve havânın ve mânın ve arzın her birinin ve bunlardan mürekkeb olan meâdin ve nebâtât ve hayvânât envâ'ından her nev'in ve sâir eşyanın ahvâl u a râzına mahsus birer ilm-i müstakil te’lîf olunmak gerek idi. Lâkin öyle zann ederim ki hukemâ bu hususta te'lîf olunan ilimlerin fâide vü semeresine nazar edip yanlarında faidesi [65] şerîf olan ilmin te'lífine tesaddî edip faidesine i'tibâr etmedikleri ilmî te’lîf ü tasnîfe mübâderet etmediler. Bizim kitâb-i evvelde zikr edeceğimiz ilmin fâidesi ma'lûmun olduğu üzre ancak kütüb-i tevârîhte ve elsine-i nâsda takrîr u tahrîr olunan ahbâr u hikâyâtın sıdk u kizbini fark u temyîzi müfîd olup ve nev'-i beşerin vech-i arzda ictimâʻları sebebiyle kendilere ârız olan ahvâl-i mahsūsalarına müteallık kā'ideler ve mes'elelerden ibaret olmakla zâtında cümle enâma tahsili lâzım u mühim bir ilm-i şerîf ise de lâkin semere vü faidesi ahbâr u hikâyâtı tashîh ve sıdk u kizbini fark u temyîzi ifâde edip ve hukemâ yanlarında ahbâr u hikâyât ilm-i yakini müfîd olmamakla fâidesini zaîf add etmekle gâliben ta arruz etmediler. Lâkin ulûm u fünûna nihâyet olmayıp hakikatini ancak Hazret-i Allâmu'l-guyûb bilir; insanın bildiği ilim ekall-i kalîldir.
Sayfa 156 - Yazma eserler kurumu
Ve ümem-i salifeden Keldanilerin ve Süryânîlerin ve ehl-i Bâbil'in ilimleri ve asırlarında hukemasının izhâr ettikleri âsâr-i azīmeleri ve kezâlik ümem-i Kibt'ın ilimleri tekālîb-i dehr ile ve birbirlerini kahr ile mahv ü münderis olup bize vâsıl olmadı. Ümem-i mâziyenin ulûmundan ancak bize vâsıl olan hukemâ-yı Yûnân ilimleridir ki...
Sayfa 156 - Yazma eserler kurumu
Tarih felsefesi - haberlerin mihenge vurulması ile ilgili
Ve bu ilim kütüb-i mantıkıyyenin aksamından ma'dud olan ilm-i hatabe değildir. ... Ve kezalik bizim kitab-ı evvelde zikr edeceğimiz ilim, tedbir-i menzil ve siyaset-i medine ilmi dahi değildir. ... Bu ilmin muceb ü muktezasıyla amel olundukda nev'-i insanın hıfz u bekasına vesile olur. Bizim kitab-ı evvelde zikr edeceğimiz ilim, ilm-i hatabe ve tedbir-i menzil ve siyaset-i medine ilimlerine nev'an müşabih olup lakin bunların edillesi kat'i olmayıp ve fennimizin mevzu'u bu ilimlerin mevzu'larına muğayir olmakla bunlardan mümtaz olmuştur. Hülasa-i kelam bizim kitab-ı evvelde zikr edeceğimiz ilimde vech-i arzda ictima' eden tavaif-i beşerin tabiatlarından ve hal ü şanlarından bahs olunup ve şekk ü şübheden mu'arra delil-i kavi ile her meselesi isbat olunmakla ahbar u hikayatın sıdk u kizbini hakk u batılını fark u temyizi ifade eder bir ilm-i cediddir.
Sayfa 155 - Yazma eserler kurumu
İnşa ve haber cümleleri- mantık- tarih- muhal- mümkün
Ve şer'-i şerifte âyât u ehâdiste vârid olan kelâmın ekseri emr u nehiy makulesinden olup meselâ namaz kılmakla zekât vermekle ve hac ve savmla emir ve muharremâttan nehy olunmak gibi inşå tahtında münderic olmakla bunların sıhhatini bilmek ancak nakl eden râviler mevsük u mu'temed kimesnelerden olduğun teftiş edip adil ü emin oldukları sūrette
Sayfa 153 - Yazma eserler kurumu
Reklam
Tarih felsefesi- imkanı akli imkani örfi
Ve tabảyi -i âlem ve evzâ-i benîâdemin ahvâline müte'allik umûra vakıf olup nakl olunan haberlerin mazmûnlarını mülâhaza vü teemmülden sonra ol umûra arz etmek sıdk u kizb-i ahbârı fark u temyizde cümle vücûhun ahsenidir. Zîrâ nev'-i beşerin tabâyi-i ve ahvâl u âdâti mazbût u ma'lum oldukda, nakl olunan hikâyâtın vâkı'a muvafakatını yâhûd muhalefetini bilip mutābık olanı kabûl, olmayanı redd ederiz ve bu vecih, ahbâr u hikâyâti nakl eden râvîlerin hâl ü şânını ve sıdk u adâletini teftîş etmekten akdemdir. Zîrâ bir husūsa müte'allık ahbârdan bir haber bize nakl olundukda ibtida gerektir ki ol haberin mazmûnu zâtında mümkin midir yoksa muhâl ve mümteni' midir ma'lûm edinip âdeten vukū’u mümkin olduğu sâbit olduktan sonra râvîlerin ve nâkıllerin sıdk u adâleti teftîş olunup mevsûk u mu'temed ricâl nakl ettiyse vukūʻunu tasdik edip i timâd ederiz. Ammâ nakl olunan haberin vukū'u ney'-i beşerin ahvâline müteʻallık kā'idelere muhâlif ve adeten muhal ise râvîlerin aded ve adâletini teftîște fâide olmayıp isterse nakl edenler âdil ve sadık kimesneler olsun kabûl olunmaz. Hattâ enzär-ı dakika ashâbı olan ulemâ bir lafzın delâlet ettiği ma‘nânın nefsü'l-emrde vücûdu muhal olduğunu yâhůd akıl kabül etmeyecek nesne ile te’vîl olunmasını kelâmın kabulüne mâni' tuttular.
Sayfa 152 - Yazma eserler kurumu
Ve şairin me’nûsü'l-isti’mål olmayan elfâzdan ictinâb etmesi lâzımeden olduğu gibi kesret-i isti´mâl ile mübtezel olan ehl-i sûk lakırdısından dahî ictinab eylemesi lâzımdır. Zîrâ bu dahî kelâmı tabaka-i belâğattan tenzil eyler. Onun için ilâhiyyâtta ve nu'ût-i enbiyâda şiirin ciyâdeti nâdir ve buna dahî ekall-i kalîl olarak fuhûl-i şu'arâ kādir olur. Çün ki (272] bunların me ânîsi beyne'l-cumhûr mütedavil ü mebzûl olduğundan "..." gibi müfid olmayan kelâmlara karîb olmakla belâğattan ba îd olur. Zîrâ adem-i ifadeyle beláğat iki uç olduğundan bir kelâm adem-i ifâdeye ne kadar karîb olur ise ol kadar belâğattan uzak olur.
Sayfa 366 - YEK
Ve keza mu'akkad olan terâkîbi isti mâlden dahî ictinâb ve me"ânísi elfāzına müsâbekat yani elfâzından mukaddem zihne tebâdür eden terakibi ihtiyâr intihâb etmelidir. Kezâlik bir beyitte meânînin kesret u izdihamından dahî ictinâb lâzım gelir. Zîrâ bunda dahî bir ney'-i ta'kid-i fehm vardır. Ve muhtâr olan ancak elfâzı me‘ânîsine mutābık veyâhut evfâ vü etemm olan ibârâttır. Ve meânî kesîr u müzdahim oldukda haşv olur ve zihin onlara dalıp zevkin istîfâ-yı idrâk-i belâğat eylemesine mâni' olur. İşte bu sebepten şüyûh u esâtizemiz ber-minvâl-i sâbık Mütenebbî ile Ma arrinin şiirlerini esâlîb-i Arab üzre mensûc değildir diye ta'yîb edip de tabaka-i şiirden sâkıttır dedikleri gibi, şark-ı Endülüs şâ'iri olan İbn Hafâce'nin bir beytinde pek çok meânî mevcûd u müzdahim olduğundan onun şiirini dahî ta’yîb ederlerdi. Ve bu bâbda hâkim ancak zevk-i belâğattir.
Sayfa 365 - YEK
Ve hifz için eşârın kesînu'l-esâlîb ve nakiyyü't-terâkîb olan nefis ve temîzleri ihtiyâr u intihâb olunmalıdır ki ekalli İbn Ebî Rabi'a ve Küseyyir ve Zü'r-Rumme ve Cerîr ve Ebî Nüvâs ve Habîb ve Buhturî ve Radî ve Ebî Nüvâs [Firâs] gibi fuhûl-i şu'arâ-yı İslâmiyyeden bir şâ'irin şiiri ve ekser ve a'lâ derecesi Kitâb-ı Eğânînin hâvî olduğu eşârdır. Zîrâ kitâb-ı mezkûr ehl-i tabaka-i Islâmiyyenin şiirini ve eş'âr-ı câhiliyyeden muhtâr olanlarını cem eylemiştir.
Sayfa 364 - YEK
Reklam
Bu sūrette "kelâm-ı beliğ" kavlimiz cinstir. Ve "isti'âre ve evsāfa mebni” dediğimiz, bunlardan hâlî olan kelâmlardan ihtirâzdır. Zira bu makule istifâre ve evsāftan hâlî olan kelâmlar ekserîlerin indinde şiir değildir. Ve “vezin ve kāfiyede müttefik olan eczâya mufassal ve münhal” dediğimiz, bi'l-ittifak şiir olmayan kelâm-1 mensûrdan ihtirâzdır. Ve "her cüz garaz u maksadında müstakill” kavlimiz şiirin [270] hakikatini beyândır. Zîrâ şiirin ebyâtı be-her-hål bu vechile olduğundan bu kelâm ile bir şey fasl u temyiz olunmayıp, bu cihetle kayd-1 ihtirâzî değildir. Ve "esålib-i mahsusa üzre câri" kavlimiz, şu'arâ-yi Arab'ın esâlîb-i ma'rûfesi üzre cârî olmayan kelâm-ı mevzûndan temyiz eder ki bu makūle kelâmlar şiir olmayıp ancak kelâm-ı manzumdur. Zîrâ kelâm-1 mensûrun şiirde olmayan esålib-i mahsusası olduğu gibi şiirin dahî mensûrda olmayan esâlîb-i mahsūsası olduğundan, manzūm olup da ol esâlîb üzre olmayan kelâm şiir olamaz. Onun için işbu sinâ at-ı edebiyyede esâtizemiz olan ulemâ-yı a'lâmın ekseri, Mütenebbî ile Ma'arri'nin nazımları esâlib-i Arab üzre cârî olmadığından şiirden ma'důd değildir diye re’y ü hükm ederlerdi.
Sayfa 363 - YEK
Şiirin tarifi
Yani şiiri "Isti'are ve evsāf üzre mebnî ve vezin ve kāfiyede müttefik olan cüzlere münhall ü mütecezzi ve her cüz'ü mâ-kablinden ve mâbadinden ayri olarak garaz ve maksadında müstakill ve Arab'ın bu bâbda ma'rûf olan esalib-i mahsusası üzre cârî bir kelâm-ı beliğdir” diye ta'rif eyleriz.
Sayfa 363 - YEK
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.