Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yakup Özel

Yakup Özel
@Gidemedimki
Canız ten-i dildadeye cananız hem Hem bir kara küfr içre pür imanız hem! Hem hançeriz elhak akan kanız hem Hem neş’e perest bülbülü nalânız hem
genel cerrahi uzman doktor
Yüksek lisans
Ankara
Ankara, 8 Şubat 1958
689 okur puanı
Nisan 2023 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
"Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur."
Reklam
Yakup Özel tekrar paylaştı.
bu gece şiir yok bir şairin hesabı var inandığı yalanlarla bini bir para etmez türünden bu gece şiir yok bir şairin seyri var
Bir şeyler mırıldandı o anlarda. Albert Camus’un birkaç satırıydı bunlar: ‘’Şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum. Kuralsızım, tereddütler içindeyim, yalnızım ve bunu kabullenerek, tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim. Tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra, bir doğru yaratmak zorundayım.’’ Güzel demişti. Doğru vaktiydi. Düşündü, dışarısına gitmek lazımdı yaşamın. Zamana bırakmalıydı belki de. Yine sevdiği bir şarkının iki dizesini hatırlar, mutlu olurdu belki. Kim bilir? Hayattan dışarı çıkma vakti Ahsen Tuğçe Saçtı Sis dergi

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Bir kayboluşun öyküsü
Misafirini bekleyen, evin uzak köşesinde saklanan Sözüm ona değerli olduğuna inanılan Ve bu yüzden, olur olmadık yerde ortaya çıkarılmayan Porselen tabaklar kadar yalnızım.
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Bitmeyen sen
Yol arkadaşım geldin mi? Koy başını göğsüme Yüzünü avuçlarıma Sesini sözüme Yol arkadaşım geldin mi? Gölgen kapımda Dudakların alnımda Bırak siyahı kırmızıya Öp uykumda beni Yol arkadaşım geldin mi? Penceremdeki gün ışığı Kahve kokusu ellerin Sular gülleri Güller titrerken Uyandır sonsuzluğa ikimizi… Erol Demir Sis dergi Nisan 24
Reklam
Yakup Özel tekrar paylaştı.
“Belki derin olan kuyu değil, kısa olan iptir”
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Yıllar geçiyor, hayatın renklerini, yitip gidene özlemi, kavuşmanın hazzını, sevdayı ıskalayıp ömrümüzü tüketiyoruz. Anlamsız bir inatla, ölçüp biçmeden, amaçsızca ipi sallandırıp nice kör kuyuların karanlığına atlıyoruz. Her atlayışımızda, ipin sonunu fark edemeden elimizden kayıvermesiyle kuyunun derinliklerine doğru, aklımızda cevapsız
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Bi şiir!
Gurbet akşamları çökerken yine Aldatıp terk etmez eştir yalnızlık Tutunup sarılmak isterken düne Her gece gördüğüm düştür yalnızlık Ne ayın şavkı var ne doğan güneş Özlemler, sevdalar bağrımda ateş Bir ben tutamadım bir yıldızı eş
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Ama aslında hiç tanışmamışlar.
Kuzguni siyah saçlı, amber kokulu, ilaçlarını aksatmadan alan, doğum gününü kutlamayı sevmeyen, aynı şarkıyı onlarca kez arka arkaya dinleyen, 0.7 ucu kaleme alttan yerleştiren, yürüyen merdivende solda duran, sokakta kendi kendine konuştuğu anlaşılmasın diye telefonu kulağına dayayıp yürüyen, havucun önce dışını, sonra içini kemiren, tuvalet kağıdını üstten çekilecek şekilde asan, çikolatalı ve frambuazlı dondurma seven adam; adı Nemrut olsun mesela; kadına sırılsıklam, körkütük ve hatta deli divane aşık olmuş. Koyu kahve saçlı, vanilya kokulu, doğum gününü kutlamayı sevmeyen, sakızı balon yapıp içini gazla doldurarak karıncalar için ucan balon yapmayı hayal eden, ansiklopedi okuyan, kuguş digiligi kogonuguşagan, mükemmel daireye inanmak isteyen, direksiyonu sadece sol eli ile tutan, yumurtayı rafadan yiyen, cenin pozisyonunda uyuyan, delirerek ölmekten korkan ve enginarı bezelyesiz pişiren kadın; adı Turkuaz olsun mesela; adama sırılsıklam, körkütük ve hatta deli divane âşık olmuş. Sanki bakışırlarken gözleri arasında bir köprü kuruluyor, o köprüden küçük küçük ateş topları yuvarlanıyor ve dokununca, hatta yaklaşınca, kızıl kıvılcımlar çıtırdıyormuş. Kadın baktığında adam şeffaflaşıyor, iç gösteriyormuş. Ve adam sevdiğinde, kadının ağzına bal tadı geliyormuş. Ama aslında hiç tanışmamışlar. Aynı düzlemde, aynı zamanda ve hatta aynı evrende bile yer almamışlar. Masal bu ya; uzaktan sevişerek ölüp gitmişler. “Biz ayrı kainatların güzelleriyiz” Zeynep Albaraz Gençer Sis Dergi
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Gardiyan hüzün uğramıştı. Mutlulukla görüş bitti demeye gelmişti belli ki.
Sessizleşirdi dünya. Doğrulurdu yattığı kaldırımdan. Ellerinin arasına hapsederdi yüzünü. Bir boşluk gelirdi o anlarda. Düşünce boşluğuydu. Gardiyan hüzün uğramıştı. Mutlulukla görüş bitti demeye gelmişti belli ki. İşte o an hayattan dışarı çıkma vaktiydi. Bir çizgi vardı sanki ve o çizgiyi çoktan geçmişti. Bir şeyler mırıldandı o anlarda. Albert Camus’un birkaç satırıydı bunlar: ‘’Şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum. Kuralsızım, tereddütler içindeyim, yalnızım ve bunu kabullenerek, tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim. Tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra, bir doğru yaratmak zorundayım.’’ Güzel demişti. Doğru vaktiydi. Düşündü, dışarısına gitmek lazımdı yaşamın. Zamana bırakmalıydı belki de. Yine sevdiği bir şarkının iki dizesini hatırlar, mutlu olurdu belki. Kim bilir? Hayattan dışarı çıkma vakti Ahsen Tuğçe Saçtı Sis dergi
Reklam
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Birinin eksikliği diğerinin fazlalığı oluyor bu dünyada. Dengeyi sağlayabilmek mi önemli olan yoksa yaşamayı kolaylaştırmak mı? Kalabalıklar Aslıhan Karasungur Sis dergi ocak 24
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Misali
Yanmaya yangın gerekmezmiş Gözlerin ki yakar od misali Boğulmaya deniz gerekmezmiş Boğar göz yaşların sel misali Gurbete gurbet gerekmezmiş Sözlerin bana el misali
Yakup Özel tekrar paylaştı.
Sarı sıcak yüzlerimiz var, sarı sıcak alnımız, sarı sıcak yanaklarımız ve sokak lambasından bize doğru uzayan sarı sıcak kelimeler. Birkaçını yakalayıp içini oyuyoruz. Sonra yeni anlamlar, düşler dolduruyoruz içine. Eskisiyle hiç ilgisi olmayan yeni kelimeler üretiyoruz böylece. Yalnız bizim bildiğimiz. Dünya üzerinde yalnız iki kişinin konuşup anladığı bir dilden daha korunaklı sığınak yoktur çünkü. Az kalsın ayrıldığımızda dilsiz kalacağımızı yazacaktım. Buna hayıflanacaktım. Ama biliyoruz, ayrılırken sözlüğümüzdeki tüm kelimeleri sırayla öpüp tekrar atacağız denize ve böylece ifadenin suyunda, bizim de öptüğümüz kelimeler yüzüyor olacak. Doğan Güneş Bizi Yakar Alper Cidan Sis dergi Ocak 24
Dünyanın bi’ ucuna gitsen o gök bu gök işte.
Yıllar geçti deniz görmeyeli, çimenlere dokunmayalı, gökyüzünün altında saatler dolusu beklentisiz uzanmayalı… Bir buradaki gökyüzünü izleyebildim kirli, parmaklıklı pencerenin ardından; bir de hava almaya çıktıkça yandaki gökyüzünü. Birden çok gökyüzü varmış meğer cezaevinde anladım. Benim içerde gördüğüm ile bahçede gördüğüm, hele dışarıdan birinin gördüğü gökyüzüler bir olur mu hiç? Olmaz ya. Fen kitapları yazmaz, gökbilim kabul etmez, dini kitaplar dahi uzlaşmaz bu konuda ama herkesin gökyüzü ayrıdır. Altı yılın ilk günü anladım ben bunu. Yan bahçeye çıkınca gördüğüm gökyüzü bile değişir, diğerleri nasıl değişmesin? Dün uyumadan önce üst ranzamda kalan Haşim’e söyledim bunu da inanmadı bana. “Olur mu öyle şey lan, gökyüzü herkese aynıdır. Dünyanın bi’ ucuna gitsen o gök bu gök işte.” deyip kestirip attı, iki dakika sonra da horlamaya başladı. Onu ben de biliyorum, ama aynı değil işte be Haşim. Yeryüzü Beste Sanem Çorbacıoğlu Sis dergi ocak 24
Umut derin uykuda…
Beyaz bir örtü. Örtünün köşesinde dumanlı bir leke. Sonra seslendi oradan bir el. Dışarda kalırsan donarsın, İçerde olursan üşürsün diye. Bir el ve kelimeler, birbiri ardına sıralanmış,
10,2bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.