Kapı ardına kadar açıldı. Bu sahneyi daha önce de çok görmüştüm. Manzaranın vahşeti yüreğimi kor gibi yaktı her zamanki dehşetiyle… Sevgilim o ince uzun tahta masanın üzerinde çırılçıplak ve bağlı olarak yatıyordu. Ama manzaranın en korkunç yanı hemen masanın başında ayakta duran o iblis herifin elindeki sivri hançerdi. Bu sefer geç kalmıştım. O hain adam yarışı kazanmış ve benden evvel odaya girmeyi başarmıştı. Çaresizlikten gözlerim karardı.
Kalbimin duracağını hissettim. Artık onu durdurmam imkânsızdı… Polisiye edebiyatımızın güçlü kalemi Osman Aysu’dan heyecanın doruklarında yeni bir gerilim ve aşk romanı...
Gerilim ve aşk...
Osman Aysu bu defa da okuru şaşırtmıyor. İlginç bir senaryo, tutmayan tahminler ve okurken içinden bir romanın daha çıkacağı geniş hayal gücü.
Ben seviyorum yazarın kalemini, tarzını. Okurun ruhunu okşayan aşkları kaleme alışını. Bir kitapta ki bir aşk öteki kitapta ki aşka benzemiyor. Konu farklı olduğu gibi sevdası da farklı oluyor eserlerinde. Bunu bu romanında daha iyi gözlemledim. Hikâyesinin iki başkarekteri var. Biri kadın biri erkek. Şefkat, güven, ihtiyaç, sadakat, şehvet, arzu hepsi ayarında biri diğerinden fazla değil. Tek sorun adamın gelgitleri haline gelen rüyaları, kabusları. Üstelik bu kabuslarda görülen bazı şeylerle gerçek hayattta da yollarının kesişmesi.
İçinde cinayet var ama polis yok, ruhsal bir travma var ama psikiyatr yok.O yok bu yok nasıl çözülecek tüm bunlar. İşin sırrıda işte yazarın dahiyane kaleminde gizli. Her sayfada değil her satırda gerilim yüklü. Tek bir kelimeyi dahi es geçmek istemiyorsunuz. Kitapta yoldan geçen adam elinde ki poşeti düşürdü dese hemen ona odaklanıyorsunuz misal. Buluttan nem kapıyor, kitapta yer alan her karekteri bir bir analiz ediyorsunuz. Her hikâyenin bir sonu olduğu gibi 'Travma' da sona ulaşıyor.
Ama !
Diyorsunuz. Çünkü kafanızda bin bir soru var daha. Bini çözülüyor biri kalıyor. İşte Osman Aysu farkı burada ortaya çıkıyor. Acaba diyorsunuz aklınızdan dilinize dökülen ikinci bir acabayla.
Sorular ve yine sorular...
O zaman;
Kitaplarla kalın sevgili okurlar.
İnsanlar genellikle anlamadıkları, bilmedikleri bir şey karşısında korku duyarlardı veya mahiyetini tayin edemedikleri bir tehlike karşısında kendilerini buldukları zaman ürkerlerdi.
Daha önce karanlığın ürkütücü tesirini ruhumda hiç hissetmemiştim. Yoksa bunun da bir hikmeti var mıydı? Gece ve karanlık olsa olsa normal olmayan insanlarda böyle bir etki doğurabilirdi.