Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü

Hakan Övünç Ongur

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü Gönderileri

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü kitaplarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü sözleri ve alıntılarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü yazarlarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kopyaların kopyalarının kopyaları . . .
Etrafınıza bir bakın. Uzaklara değil, yanı başınıza. Yanınızdakilere. Sevdiklerinize. Sevmediklerinize. Bir gün boyu, bir ay boyu, bir yıl boyu yaptıklarınıza bir göz atın. Ne kadar farklılar birbirlerinden? Hangi ince çizgi ayırıyor onları, diğerlerinden? …
Uygarlığımız!!!
Tarih, babasız bir toplumun tarihidir. Babalarını görmeden, ailelerindeki kadınlar tarafından büyütülmüş çocukların, toplumun kural koyucularını birer baba figürü olarak gördükleri bir dönemdir. Din, siyaset, eğitim ve tüketim gibi toplumsal kurumların Babanın-Adı’na yasa koydukları zaman dilimidir. Bireylerin, topluca nevrotik bir kültürde doğup yaşayıp öldükleri, onlardan beklenenleri yaptıkları, hazzı her zaman gerçekliğin gerisine attıkları ve bastırmanın övüldüğü bir süreçtir. Bahsi geçen Tarih, Freud’un da tüm mutsuzlukların üzerine kurulduğunu öne sürdüğü, bugünün uygarlığıdır.
Reklam
Tarih, tüketim toplumunun tarihidir. Kendine yabancılaşmış, türüne yabancılaşmış, yaratıcılıklarını kaybetmiş, emirlerle yaşamaya alıştırılmış bir neslin doğup büyüdüğü bir dönemdir. Bireylerin üreticilikten/askerlikten birer tüketici haline getirildikleri zaman dilimidir. Kimliklerin tüketim nesneleriyle oluşturulduğu, insanların hem birer ürün hem de birer tüketici haline getirildikleri, kafası karışık bir süreçtir. Bahsi geçen tarih, kolektif bilinçdışıdır.
İçinde bulunulan şu an ’ın üzerine kurulduğu bütün kavramlar, fikirler, algılar ve duygular (din, dil, ırk, insan, varlık, Tanrı, demokrasi, tüketim, yabancılaşma, aşk, ideoloji, siyaset, kültür, modernite, devlet, millet, kimlik, cinsiyetler vs.) bu Tarih içinde şekil alır. Bu tanıma göre Tarih, hegemonun zamanı/mekânıdır.
“Müzeler de, müzeleştiren hayal gücü de köklü bir şekilde siyasaldır… Müze… son dönem sömürgeci devletin kendi mülkü üzerindeki düşünme tarzını aydınlatıyor”. Benedict Anderson
Jung’a göre, birey kendini bilmek için önce bilinçdışından gelen istekleri yerine getirmeye çalışacak ve ancak bundan sonra kendini ‘gerçekleştirebilecektir.
Reklam
Freud’a göre, erkek çocuğun süperego ile ilk tanışmasında yarattığı hadım edilme kompleksinin merkezinde yer alır. Çocuğun annesine karşı duyduğu cinsel istek sebebiyle, babası veya bir başkası tarafından hadım edileceği korkusunu taşıyarak, topluma uyum konusunda ilk aşamayı tamamlayışını sembolize eder. Yetişkin dönemde ortaya çıkan korkuların temelinde yer alır.
“İçimizdeki hayvan her zamankinden daha canavarsı olmaya, bastırılmaya çalışıldığında başlar” Carl Jung
Mazoşizm durumundaki hastalar, kendilerini aşağıda görme ve olaylar üzerindeki egemenliklerinden vazgeçme eğilimindedirler. Amaç, karşılarındakilerin elinde veya yaşadıkları toplum karşısında “ayrıntı halinde olma [isteğidir]”. Erich Fromm
İnsanı, libidinal enerjinin hükmettiği bir varlık olarak tanımlayan Freud’a göre, libidonun arzu edilen gelişimi birincil narsisist libidodan nesne-libidoya doğru yol alabilmesine; ya da kısacası, kendini cinsel bir nesne olarak görmekten, cinsel arzularını başkalarına yönlendirebilmesine bağlıdır.
Reklam
Bireyleri önceleyen toplum, daha doğmadan bireyin içinde var olan tüm içgüdülere prangalarını vurmuştur. İnsan huzura, mutluluğa, aşka ve umuda ulaşma yolunun toplumdan geçtiği yargısı ile doğar, büyür ve bunların hiçbirine ulaşamadan ölür. Toplumsal liderler, siyaset, din, imparatorluklar, milliyetçilik, demokrasi, sosyalizm ve diğerleri, bireyin hazzı gerçekliğin arka planına atması varsayımından doğmuştur. Oysa haz duymayan birey, mutsuz bireydir. Tarih, mutsuzluğun tarihidir. “Hiçbir şey birbirini takip etmez, her şey [Tarih’i] izler. Tony Thwaites
Sigmund Freud’a göre, bireyin vicdanına ve suçluluk/pişmanlık duygularına hitap eden iki kaynak bulunmaktadır: “toplumun dışsal ve nesnel otoritesi ve süperegonun içsel ve öznel otoritesi”. Toplum baskısına karşı çıkılamayan durumlar, tıpkı uygarlığın gelişiminde olduğu gibi, bireyin toplum tarafından dışlanan arzularından vazgeçmesi gerekliliğini doğurur. Birey, toplumun yasa(k)larına karşı çıkamadığı durumlarda, haz ilkesini bastırmayı dener ve bunu başardığı ölçüde suçluluk duygusundan arınmış olur.
“İsminiz değilsiniz… Sorunlarınız değilsiniz… Yaşınız değilsiniz… Umutlarınız değilsiniz…” Chuck Palahniuk
Destek grupları, Mark Seltzer’ın belirttiği gibi, insanların hiçbir şey için bir araya gelmediği bu dünyada, acının zor da olsa bir araya getirdiği insanların var ettiği yerlerdi.
“aslında kendini [ self ] yok etme diye bir şeyin var olmadığıdır, çünkü kendi diye bir şey yoktur. Eğer olacak olan bir şey varsa, o da bir illüzyonun, yanlış bir kendi yanılsamasının yok edilişidir”. Walpola Rahula
723 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.