Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Turgut Özal'ın Anıları

Mehmet Barlas

Turgut Özal'ın Anıları Sözleri ve Alıntıları

Turgut Özal'ın Anıları sözleri ve alıntılarını, Turgut Özal'ın Anıları kitap alıntılarını, Turgut Özal'ın Anıları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ne yapmışız, herşeyi Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlamışız. Bununla bir yere gidemeyiz. Birkaç kez de ifade ettim. Eğitimde, sağlıkta da, rekabetin olmadığı yerde, aynen sanayi ve ticaret gibi gelişme olmaz. Gelişme mümkün değildir. Muhakkak rekabeti oraya sokmak lazım, yeni düşünceleri sokmak lazım. Milli Eğitim Bakanhğı'na, bütün okullar bağlı. Bunun altından kalkamaz ki. Bir Talim Terbiye heyetiyle tedrisat programlan yapılacak, bu kadar hızlı değişim olan dünyaya nasıl uyacaksınız? Ben uğraştım, uğraştım birçok şeyleri yaptıramadım Milli Eğitim Bakanhğı'na. Yapılması mümkün değil. Bilgisayarlı eğitim sistemini, o kadar büyük tahriklerde bulunmama rağmen, bir türlü yerli yerine oturtamadım. Bakan değişti, fikir değişti. Müsteşar değişti, Talim Terbiye değişti. Belki başka fikirler geldi. Öylece kaldı yerinde. Ama bugün çok daha modern eğitim yapmak imkanı vardır. Dünyada şartlar çok değişmiştir. Çok daha bilgili nesiller yetiştirmek kabildir. Öğrenmenin de sonu yoktur
1923 yılında nüfusumuzun 10.5 milyon dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bu nüfusun yapısı tahlil edildiğinde oldukça menfi şartlar nazarı dikkati çeker. Mesela, uzun süren harpler sebebiyle, erkek nüfusumuz kırılmış (sadece Çanakkale muharebelerinde 213.000 şehit verilmiştir), kadın nüfusumuz daha ağır basar hale gelmiştir. 1927 yılında genel nüfus içerisinde 1000 kadına 927 erkek düşüyordu. Buna ilaveten müstahsil nüfusun yüzde 48'ini 20 yaşından küçük gençler ve çocuklar teşkil ediyordu. Diğer bir deyişle, arka arkaya gelen Balkan Harbi, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı, vatanı uğruna ölebilecek kadar fedakâr evlatlarını silmiş süpürmüş, hemen hemen her aile bir ya da birkaç şehit vererek temel direklerini kaybetmişti. Geriye kalanlar, çocuklar, kadınlar, savaşamayacak ihtiyarlar ile harp malulleriydi.
Reklam
950'den, bu tarafa Türkiye bir kalkınma hamlesi içindedir. Gerçi Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana kalkınma yolunda özellikle 1938'e kadar bazı ciddi gelişmeler sağlanmışsa da bu tarihten sonra gerek II. Cihan Harbi, gerekse memleketi idare edenlerin zihniyeti bu gelişmeyi yavaşlatmıştır. 1960'tan sonra planlı diye adlandırılan bir devreye girmiş bulunuyoruz. Özellikle bu devrede sol akımlar süratle gelişerek kalkınma modelimize doğrudan doğruya veya dolaylı büyük tesirler icra etmişlerdir.
1990'ın Eylül ayında, Körfez Krizi tırmanırken ve savaş beklentisi varken, Meclis'e anlattım. Sonra, muhalefet liderlerini Çankaya'ya çağırdım. Elimde, dünya liderleri ile yaptığım konuşmaların zabıtları vardı. Krizin, bilinmeyen yönlerine ait gizli bilgiler vardı.Onları anlatacak, bilgileri verecektim... Ama meseleyi, iç politika tartışmasına getirdiler... 'Özal'ın yetkisi vardı, yoktu' safsatalarına girdiler. Bunlar memlekete bir fayda getirmez ki... Türk milleti, bu kısır görüşlülüklerin sonucunu, mutlaka görüp, er ya da geç değerlendiriyor...
Erken genel seçim 1 Kasım'da yapılacaktı. Anayasa Mahkemesi bir maddeyi iptal etti, Yüksek Seçim Kurulu iade etti. Ve biz parlamentoyu yeniden toplayıp yeni bir seçim tarihi tespit mecburiyetinde kaldık ki, bu dünyanın en zor işidir. Yani yapılması mümkün değildir. Yani bugün bir şey gelse de, yapmaları fevkalade zordur. Ama başarılı olduk. Yalnız o hadise hem Türkiye'ye hem ANAP'a pahalıya mal oldu. Yani tahminim, 36 alacağımız rey; 41-42 olurdu ve tek başımıza Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu alırdık. Onu alamadık.
Serbest toplumların birtakım problemleri olsa bile, gelişmeler daha iyi oluyor... Ancak serbest toplumlar, üretici toplum oluyor. İşte Sovyetler, serbest topluma ulaşamadığı için krize girip, dağıldılar... Çünkü koyun gibi güdülen toplumlar, ancak koyunlar kadar başarılı olur.
Reklam
Turgut Özal-Bush ilişkisi
Körfez Krizi patlak vermeden çok önce, Amerika'nın Başkanı George Bush ile, böyle bir diyalog kurmuştum. Başbakan olarak gittiğimde, Reagan Başkandı... Bush da yardımcısıydı... Rea-gan'dan sonra onu ziyaret ettim. Orada tanıştık... Houston'da yine görüştük sonra... Kendisi Texas'lıdır. Sonra telefonla görüştük, yazıştık... Başkan adayı olunca, kendisini birkaç defa aradım.. Tavsiyelerde bulundum... Dedim ki, "Kampanyanızda ağırlığı dış politikaya verin... bu alanda büyük tecrübeniz var... Rakibiniz Dukakis, dış politikayı hiç bilmiyor. Halbuki siz büyükelçilik, CIA Başkanlığı, Birleşmiş Milletler Temsilciliği yapmışsınız... Bu bakımdan bu tecrübenizi ortaya koyun." Bush'a, Amerika'nın bir süpergüç olduğunu hatırlattım.. Dünyanın ufaklığını, Rusya'da Avrupa'da olan şeylerin Amerika'yı da alakadar ettiğini hatırlattım. Zannediyorum tavsiyem etkili oldu... Kampanyasında, dünya meselelerini ön plana çıkarttı.
Ekonomik düzen meselesine de gelmek istiyorum. Biz devletçi politikayla başladık. Cumhuriyet'in 1930'lu yıllarında ve sonrasında, Kamu İktisadi Teşeb-büsleri ağırlıklıydı. 1950'den sonra, özel sektör teşvik edilmekle beraber devletçi politika da devam etti. 1960'da bunun tersi yapılmak istendi. Bir nev'i planlı ekonomi devresi. O sıralarda bunun dünyada da çok büyük reklamı vardı. Hindistan bunu takip ediyor, birçok ülkeler planlı bir ekonomi içerisinde diye, bizde de Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. 1960 hareketinden sonradır. Planlı ekonomi tabii ki komünist ülkelerin ekonomisi, merkezi planı gibi değil ama, biz de oldukça merkezi bir plana sahiptik.
Sayfa 440Kitabı okudu
Turgut Özal'ın idarede Liberalizasyon çalışmaları
İdareye Mülkiye ekolu hakim... Yıllardır, Maliye'de, İçişleri'nde ve Dışişleri Bakanlığı'nda, bu statükocu zihniyet hakim... Bundan ötürü mekanizmalar da işlemiyor... Her şey tersine kurulmuş... En iyi en kaliteli adamlar, devlette, müfettiş olarak kullanılıyor... Orta halli, orta karar insanlar ise icrada... Sonuçta ne devlet kendi memurlarına, ne de vatandaşlarına güveniyor... Kabiliyetli ve kuvvetli müfettişler, orta karar memurların çalışmasını zorlaştırıyor... Herkes bir hata yapmaktan yahut sorumluluk almaktan korkuyor... Bu sistemi Fransız çoktan değiştirdi, ama biz hep aynıyız... Danıştay'ı da, bütün frenleyici müesseseleri de oradan almadık mı? Biz Anavatan olarak ilk dönemde, hem iş yapan memura, hem de vatandaşa, cesaret vermeye çalıştık... Onları çalışmaya, işbitirici olmaya, kendilerine güvenmeye teşvik ettik...
Ekonomik kalkınmada devletin esas rolü, tanzim edici ve gelişmeyi teşvik edici olması, fertlerin ve kuruluşların ekonomik münasebetlerini düzenleyici, ihtilafların halli, ekonominin rahat çalışması için sık sık değişmeyen kaideler koyması ve engellerin kaldırılarak randımanın yükseltilmesidir. Devlet kaideleri koyarken esas olarak makro seviyede olmalı ve detaylara müdahele etmemelidir. Makro seviyede müdahaleler ancak ve ancak harp hali, büyük tabi-i afetler gibi hadiselere inhisar ettirilmelidir. Bu prensiplerle bir misal olarak fiyatların devlet tarafından tespiti gibi Türkiye'de ve bazı diğer memleketlerde yapılan ve hiçbir zaman da muvaffak olmayan tedbirleri zikredebiliriz. Yeni Görüş' te fiyatlara direkt müdahele yukarıdaki prensiplerin ışığı altında yapılmayacaktır. Bunun yerine genel, fakat daha tesirli, netice alıcı esaslar uygulanacaktır. İstihsalin teşviki, düzenli bir rekabetin teinini, tarım üretiminin pazarlarda satılabilmesi için ölçülü bir desteklemenin yapılabilmesi, para ve kredi sisteminin bu maksatla düzenlenmesi, fiyatları tabii olarak kontrol edecektir. Karaborsa, haksız kazançlar kalkacak, tasarruflar üretim kaynaklarına ve devlete doğru akacaktır.
195 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.