1965 sonbaharında okulların açılmasına çok az bir zaman kala genel seçimler yapılmış ve İzmir'de misafiri olduğum arkadaşımın yakınlarıyla birlikte, radyodan seçim sonuçlarını dinlemekteydim. Ben taşra'dan misafireten gelmiş olmam nedeniyle, bir hayli şımarık olan kolejli genç grubun arasında kendimi oldukça rahatsız hissediyordum. Konak'taki ünlü Atıf gazinosunun bahçesinde otururken, yan masadaki genç gruptan bir alkış fırtınası kopunca ne olduğunu anlamaya çalıştığım anda, oradakiler hareketleriyle her şeyi belli ediverdiler. Adalet Partisi, Halk Partisi'ne karşı ezici bir üstünlük sağlamış ve Demirel'de Başbakan olmuştu. O günlerde bu duruma, eski Demokrat bir ailenin çocuğu olmam nedeniyle, ben de çok sevinmiştim. 1960 ihtilalinin kalıntıları bitecek ve Türk Milliyetçileri idarede söz sahibi olacaklar diye, heyecandan ağlamıştım bile... . Ancak yanımda oturan çocukluk arkadaşım, ne oluyorsun karşımızda seçim sonuçlarını alkışlayanların hepsi Yahudi çocukları deyince oldukça şaşırdım. Kendi kendime hayır olmaz, olamaz bir Yahudi, seçimle iş başına gelmiş, Milliyetçi bir iktidarı ve onun Başbakan'ını asla alkışlamaz demekteydim. Ne var ki onların bu alkış tufanını görünce, sevgili arkadaşım o gruptan tanıdığı bir Yahudi gencini yanımıza çağırarak, merakımı gidermekte gecikmedi... Albert Mussanif adlı bu Yahudi çocuğuna, sizler bizim iktidarımıza neden sevgi tezahüründe bulunuyorsunuz diye sorular sorduğumda, aldığım cevap beni fazlasıyla üzmeye yeterli olmuştu. Yahudi genci bu iktidar bize daha yakın, üstelik Yeni Başbakan, bizim locadan yani "mason" deyince inanamayıp ona sert sitemler yağdırmaya başlamıştım. Albert Mussanif bana, şu sözlerimi unutma; bu iktidar hiçbir zaman Demokrat partinin devamı değil. Yeni Başbakan da Yahudilere Adnan Menderes gibi sırt çevirmeyecek, yani dünya görüşü bize çok yakın diyordu... Albert Mussanif'e kızarak, ispatla o zaman bunları, ispatlayamazsan, sen yalancı ve müfterinin tekisin diye bağırıp hiddetlenmeye başlamıştım…